Konu Arşivi | "Anamur Eğitim Sen"

Konular:

Eğitim Sen Dayanışma yemeği düzenledi.

Tarih: 10 Ekim 2021 Yazan: editor

Eğiti Sen 5 Ekim dünya öğretmenler günü nedeniyle düzenlediği yemekte emeklilerine de plaket verdi.

Anamur Eğiti Sen Temsilciliği 5 Ekim dünya öğretmenler günü nedeniyle üyelerine verdiği yemekte emekli olan sendika üyelerine de plaket verdi.

Yemekte bir konuşma yapan Eğitim Sen Anamur temsilcisi Murat Abay;

“5 EKİM DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜ HAKLARIMIZ, GELECEĞİMİZ VE ÖĞRENCİLERİMİZ İÇİN MÜCADELE GÜNÜDÜR

Dünya Öğretmenler Günü’nün geçmişi, uluslararası öğretmen örgütlerinin katkılarıyla 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından ‘Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı’nın alınmasına dayanmaktadır. Tüm dünya öğretmenleri için önemli olan bu tarihi karar, öğretmenlerin toplumsal statüsü ve haklarına yönelik önemli ve tarihi bir adım olmuştur.

Öğretmenlerin toplumsal statüsü ve haklarına yönelik önemli ve tarihi bir adım olan Tavsiye Kararı ile öğretmenlerin sadece okulda değil, toplum içinde de yerine getirdikleri görevin taşıdığı önem uluslararası düzeyde belgelenmiştir. ‘Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararı’, öğretmenlerin konumlarını güçlendirmeyi, haklarını geliştirmeyi ve korumayı amaçlarken, aynı zamanda uluslararası düzeyde yapılmış bir toplu sözleşme niteliği taşımaktadır. ‘Tavsiye Kararı’, Türkiye tarafından da kabul edilen ve altına imza atılan bir belge olmasına rağmen, Türkiye yıllardır yükümlülüklerini yerine getirmemektedir.

5 Ekim, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve ILO tarafından 1994 yılında Dünya Öğretmenler Günü olarak ilan edilmiştir. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, Türkiye’den sadece Eğitim Sen’in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali’ne üye yüzden fazla ülkede eş zamanlı olarak kutlanmaktadır. Bu yıl 5 Ekim kutlamaları, Eğitim Enternasyonali tarafından Kovid-19 salgınında yaşamını yitiren tüm eğitim emekçilerine ithaf edilmiştir.

İNSANCA YAŞAMAK VE SAĞLIKLI KOŞULLARDA ÇALIŞMAK İSTİYORUZ

Kovid-19 salgını dünya çapında büyük bir yıkıma neden olurken, eğitime de büyük zararlar vermiştir. Dünyanın pek çok ülkesinde okulların kapanması ve öğrenme kayıplarının ötesinde çok sayıda eğitim emekçisi salgın nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

Salgın sürecinde eğitim ve bilim emekçileri, evlerini fiilen okul haline getirmiş, bilgisayar, internet erişimi, öğretim materyalleri gibi araçlar bireysel çabalarla sağlanmış veya satın alınmıştır. Yasalarla tanımlanmış sekiz saatlik çalışma süresi öğrencileri ve velileri desteklemek üzere daha uzun saatlere, akşam saatlerine ve hafta sonlarına kadar uzamıştır. Okul çağında çocukları olan eğitim ve bilim emekçileri evde sessiz bir yer bulmak için büyük özverilerde bulunarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Bu çabalara karşın, özellikle kadın emekçilerin yoğun ev içi emeği, eğitim alanının genel görünmezliği durumunun uzantısı olarak daha da görünmez kılınmıştır.

Geçtiğimiz bir yıl içinde eğitim alanında hayata geçirilmeye çalışılan esnek çalışma ve angarya uygulamaları salgın sürecinde sadece çalışma biçimlerinin değil, iş ve görev tanımlarının da ihtiyaca göre esnekleştirilmeye çalışıldığını göstermiştir. Okulların sınırlı sürelerle açıldığı dönemlerde eğitim emekçileri hem okula gelmiş, hem de evden çalışmıştır. Vaka sayılarının hızla arttığı bir dönemde okullarda yeterli aşılamanın yapılmamış olması nedeniyle eğitim emekçileri ve öğrenciler arasında daha önce hiç olmadığı kadar yaygın şekilde vaka sayılarında artış yaşanmıştır. 2021/’22 eğitim öğretim yılı başından itibaren yüz yüze eğitime geçilmiş olmasına rağmen, yeterli tedbirlerin alınmaması nedeniyle eğitim emekçileri ve öğrenciler arasında vakaların arttığı ve sınıf kapanmalarının yaşandığı gözlenmektedir. Eğitim ve bilim emekçileri insanca yaşamayı ve sağlıklı koşullarda çalışmayı talep etmektedir.” Dedi.

Yemeğe katılan üyeler müzisyen Tayfun Taşkın’ın yaptığı müzik eşliğinde dans edip halaylar çektiler.

pic014pic015pic013pic012pic011pic010pic009pic008pic007pic006pic005pic004pic0031pic0022pic0011pic0161pic0171


Yorum (0)

Konular:

Eğitim Sen’den basın açıklaması.

Tarih: 22 Ağustos 2021 Yazan: editor

Eğitim Sen “İktidarın sunmuş olduğu ücret artışı Teklifi Yoksulluk Teklifidir!”

“Sizler de takip ediyorsunuz. 3.5 milyon kamu emekçisinin 2 milyon emeklinin yaşamını doğrudan etkileyen toplu sözleşme görüşmeleri sürüyor. 2 Ağustos tarihinde başlayan “toplu sözleşme” görüşmelerinde Kamu İşveren Heyeti teklifi açıklanmıştır.

Hemen başta ifade edelim ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından paylaşılan söz konusu teklif aileleri de kattığımızda 20 milyonu aşkın geniş bir kitleyi hayal kırıklığına uğratmıştır.

Kamu İşçileri açısından da Yoksullaşma Çözülememiştir!

Çalışma Bakanı konuşmasının başlarında daha önce imzalanan kamu işçisi Toplu İş Sözleşmesinin 2021 ve 2022 yıllarını kapsadığını ifade ederek “Ancak bugün memur ve memur emeklileri için sunacağımız teklif 2022-2023 yıllarını kapsıyor” demiştir. Böylece daha baştan “kamu işçisi TİS’ini emsal almayın. En düşük işçi ücretine 500 TL artış, 2021 yılı için altışar aylık dilimler halinde %12 +%5 ve enflasyon farkı gibi bir teklif beklemeyin” sinyali verilmiştir.

Nitekim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin tarafından açıklanan teklife göre; kamu emekçilerinin ve emeklilerinin maaşlarında 2022 yılı için altışar aylık dilimler halinde %5 +%6, 2023 yılı için ise %6 +%6 artış önerilmiştir. Büyük bir lütufmuş gibi, altışar aylık dönemlerde enflasyon farkının oluşması durumunda söz konusu farkın maaşlara yansıtılacağını ifade edilmiştir.

Teklif açıklanırken her zaman olduğu gibi “Büyüyen Türkiye’de işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik, ezdiremeyeceğiz. Hedeflenen enflasyon, büyüme rakamlarına ulaşacağız” nakaratı tekrar edilmiştir.

Büyümeden sermayeye değil

Emekçiye kaynak istiyoruz!

Vaatlere Karnımız TOK!. İcraat İstiyoruz

Öte yandan Çalışma Bakanı’nın konuşmasında maaş artışı dışında sadece 3600 ek gösterge ve sözleşmeli istihdam, konularına sadece bir kaç cümle ile değinilmiştir. “3600 meselesinin bu sözleşme sürecinin içerisinde çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz”, “Sözleşmeli personelin haklarının yeniden düzenlenmesi, kamu personelinin haklarına sahip olması konusunda da benzer bir yaklaşıma sahibiz” gibi ucu açık, içeriği net olmayan, vaat niteliğinde cümleler kurulmuştur.

Değerli Basın Emekçileri,

Gerçek Enflasyon Rakamları Esas alınmalıdır!

Öncelikle KESK olarak 5,5 milyon kamu emekçisinin ve emeklinin yıllardır biriken yüzlerce sorunu orta yerde dururken sadece bir kaç başlığı içeren üstelik vaat niteliğini aşmayan bir yaklaşımın “Toplu Sözleşme teklifi” gibi sunulmasını kınıyoruz.

Maaş artışı teklifinden başlayacak olursak. Siyasal iktidarın “İşçiyi, memuru, asgari ücretliyi, emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz” söylemi artık hepimize bıkkınlık vermiştir.

Defalarca altını çizdik. Bu ülkenin emekçi sınıflarını, dar gelirli vatandaşlarını ezen Ali Cengiz oyunları ile takla attırılan TÜİK enflasyonu yani resmi enflasyon değildir. Bu ülkede hiç kimsenin neredeyse siyasal iktidarın talimatları ile belirlenir hale gelen resmi enflasyon verilerine, yine işsizlik verilerine güveni kalmamıştır. Bizleri yıllardır ezim, ezim ezen sokakta, çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız hayatın gerçek enflasyonudur.

Buna rağmen tüm emekçi kesimler yıllardır hedeflenen resmi enflasyon verilerinin temel alındığı maaş artışları ile daha fazla yoksullaştırılmış, reel geliri eritilmiştir. Üstelik Yeni Ekonomi Program, Orta Vadeli Mali Program gibi programlarla-planlarla ilan edilen hedeflenen enflasyon rakamları daha üç beş ay geçmeden “revize edilmiştir”. Ancak bizim aldığımız maaşlar-ücretler “revize edilmediği” için reel gelirimiz erimeye devam etmiştir.

Bu erimeyi çarptırılmış, takla attırılmış TÜİK verilerinde görmek artık mümkün değildir. Bunun yerine yaşadığımız gerçek hayat pahalılığını yansıtan döviz ve altın fiyatlarına, açlık ve yoksulluk sınırı verilerine bakmak yeterlidir.

  • 2012’de başlanan Toplu Sözleşme sürecinden bugüne aradan geçen 9 yılda ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan dolar 450 dolar azalmıştır.
  • Yine son dokuz yılda hem açlık hem de yoksulluk sınırı %216 artarken en düşük maaşta yaşanan artış %174’te kalmıştır.
  • Son beş yılda ortalama maaşla alınan çeyrek altın sayısı 6,5 adet azalmıştır.
  • Yine en düşük maaş ile alınan dolar son iki yılda 84 dolar azalmıştır.
  • Son iki yılda asgari ücret %40 artarken kamu emekçilerinin maaşlarında yaşanan artış %29,85 ‘te kalmıştır.
  • Son iki yılda temel tüketim maddelerinin fiyatlarında yaşanan artış %70′i aşmıştır.

Değerli Basın Emekçileri,

Ücretler Belirlenirken Yoksulluk Sınırı Esas alınmalıdır!

Biz KESK olarak maaş artışlarımız konusunda en başından beri bu verilerden, 4 kişilik bir ailenin insan onurunun gerektirdiği zorunlu ihtiyaçları karşılayabilmesi için yapması gereken harcama düzeyi olan Yoksulluk Sınırını esas aldık. TekliflerimiziHiçbir Kamu Emekçisi Hanesi Yoksulluk Sınırı Altında Kalmasın” diyerek hazırladık.

Yıllardır yoksulluk sınırında yaşanan artış ile maaşlarımızda yaşanan artış arasındaki makas açıldı. Dolayısıyla toplu sözleşme dönemlerinde istediğimiz maaş artışı oranı da her yıl biraz daha arttı. Sadece son iki yılda hem açlık hem de yoksulluk sınırı %38,6 artarken kamu emekçilerinin maaşlarında yaşanan artış %29,85 ‘te kalmıştır.

Buradan hareketle bu dönem teklifimizde eşi çalışmayan, iki çocuklu en düşük maaşı alan kamu emekçisinin eline geçen tutarın eş, çocuk, kira, yakacak, ulaştırma, yemek, ikramiye gibi kalemlerle Haziran itibari ile 9.332 TL olan 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmasını temel aldık.

Eşi çalışmayan, iki çocuklu en düşük maaşı alan kamu emekçisinin eline geçen tutarın söz konusu yardımlar ve ikramiye ile birlikte 2022 Ocak itibari ile 10.400 TL’ye çıkarılmasını teklif ettik. Buna göre tüm kamu emekçilerinin maaşlarının yardım, ikramiye kalemlerinin dışında %43,5 artırılmasını talep ettik.

Geçmişte yoksulluk sınırındaki artışı, maaşlarımızdaki reel erimeyi görmeyen hatta KESK’in maaş artışı tekliflerini ‘abartılı’ bulanlar bu dönem bizim maaş artışı teklifimize yakın artışlar teklif etmiştir.

Peki, bu dönem ne oldu da diğer konfederasyonların maaş-ücret artışı teklifleri KESK’in teklifine bu kadar yakınlaştı?

KESK olarak bizim teklifimiz açısından bir şey değişmemiştir. Çünkü biz her dönem olduğu gibi bu dönemde yine aynı temel noktadan yani “Hiçbir Kamu Emekçisi Hanesi Yoksulluk Sınırı Altında Kalmasın” noktasından hareket ettik. Ancak diğer konfederasyonlar için bir şeylerin değiştiğini söyleyebiliriz.

2018 yılından itibaren daha fazla hissedilen, pandemi sürecinde daha fazla derinleşen kriz tüm kamu emekçilerinin reel gelirini çok daha hızlı eritmiştir. Dolayısıyla hangi sendikanın üyesi olursa olsun tüm kamu emekçilerinin yıllardır yaşadığı kayıp daha net görünür hale gelmiştir. Yaşadığı kayıpların giderilmesini isteyen kamu emekçilerinin haklı beklentisi daha birkaç yıl öncesine kadar hükümetin teklifinde yaptığı buçuklu artışları bile “tarihi başarı” olarak gösterenlerin bu dönemki tekliflerini yükseltmeye mecbur bırakmıştır.

Değerli Basın Emekçileri

Önerilen Rakam TÜİK Enflasyonunun Bile Altında Kalmıştır!

Tüm bunlara rağmen dün yapılan maaş artışı teklifi hiçbir vatandaşın inanmadığı TÜİK enflasyon rakamlarının bile altında kalmıştır.

Son bir yıllık genel enflasyonun yüzde 19, emekçi kesimler için en önemli kalem olan gıda enflasyonun yüzde 25, yine önemli bir diğer kalem olan ulaştırma enflasyonun yüzde 24,62 olduğu koşullarda 5,5 milyon kamu emekçisine ve emeklisine 2020 yılı için altışar aylık dilimler halinde %5 +%6 oranları teklif edilmiştir.

Öte yandan tüm konfederasyonların tekliflerinde yer alan geçtiğimiz dönemin kayıplarının telafisi ve refah payı talepleri tamamen görmezden gelinmiştir.

Sadece maaş artışları konusunda değil, kamu emekçilerinin yıllardır yaşadığı gelir vergisi adaletsizliğine son verilmesi, ek ödemelerin emekliliğe yansıtılması, farklı adlar altında güvencesiz-sözleşmeli istihdam edilenlerin kadrolu-güvenceli istihdama geçirilmesi, ek gösterge adaletsizliğine son verilmesi başta olmak üzere temel sorunlarımıza yönelik hiçbir çözüm sunulmamıştır. Torpilin, kayırmanın kapsını sonuna kadar açan mülakat sitemine son verilmesinden, kamu emekçilerini Hakem Kurulu vasıtası ile siyasal iktidarın iki dudağı arasından çıkacak kararlara mahkûm eden-grev hakkımız yok sayan mevcut sistemin değiştirilmesine, OHAL KHK’leri ile sorgusuz-sualsiz işinden ekmeğinden edilen kamu emekçilerinin görevine iadesinden kadın kamu emekçilerine yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına kadar bir dizi önemli başlıkta tek bir kelime dahi edilememiştir.

Bunun yerine üç yıl önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından verilen 3600 ek gösterge sözü hala ‘üzerinde çalışacağız’ melalinde cümlelerle, yine yıllardır kadro bekleyen, sayıları beş yüz bini aşan sözleşmeliler konusu ‘haklarının yeniden düzenlemesi için çalışacağız’ gibi vaatlerle geçiştirilmek istenmiştir.

İki bin Yirmi iki yılında Kriz daha da Derinleşecektir!.

Dolayısıyla dün iktidarın 5,5 milyon kamu emekçisine ve emeklisine yaptığı teklifin adı “Toplu Sözleşme Teklifi” değildir. Açlık sınırının 3 bin, yoksulluk sınırının 9 bin 500 TL’yi bulduğu, yaşanan gerçek hayat pahalılığının %40’ı aştığı koşullarda yapılan aileleri ile birlikte 20 milyonluk devasa bir kitleye yapılan teklifin adı sefalet, yoksulluk, güvencesizlik teklifidir.

Hiç kimsenin bu teklife değer yükleme çabasına girmeye, “maaş artışlarının üzerine bir, iki puan ilave edilirse çözülür” yaklaşımı sergilemeye, kamu emekçilerinden gizli kapalı kapılar ardında pazarlıklar yürütmeye hakkı yoktur.

Sözlerimizi kamu emekçilerine seslenerek tamamlamak istiyoruz.

Sevgili kamu emekçileri, sevgili emeklikler kim kendini nasıl nitelerse nitelesin her süreçte olduğu gibi bu süreçte de asıl “yetki” sizlerdedir.

Bugüne kadar sizin adınıza ‘yetkili’ olarak masaya oturanların yaptığı yanlışların, eksiklerin faturasını maaşlarınızda her yıl daha fazla erime, daha fazla yoksullaşma, daha fazla güvencesizleşme ile ödediniz. Ödemeye de devam ediyorsunuz.

Artık yeter demenin vakti çoktan gelmiştir.

Bilin ki bu dönem diğer konfederasyonların özellikle maaş artışı tekliflerinde KESK’in teklifine yakın rakamlar sunar pozisyona gelmesi sizin tabandan yarattığınız baskının eseridir.

Ancak bu yeterli değildir. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönem toplu sözleşme sürecinin de hayal kırıklığı ile bitmemesi hangi sendikanın üyesi olursanız olun sizlerin elindedir.

Aslolan, ekonomik, sosyal, özlük haklarımızda yaşadığımız kayıpların doruk noktasına çıktığı bu kritik dönemde taleplerimiz için birlikte birleşik bir mücadelenin büyütülmesidir.

Bu karanlık tablodan tek çıkış yolu yetkinin asıl sahiplerinin kamu emekçilerinin ve emekliklerinin ortak sorunları için bir araya gelmesinden, “hak verilmez mücadele ile alınır” ilkesi ile ortak mücadeleyi yükseltmesinden geçmektedir.

Biz KESK olarak her zaman olduğu gibi bugün de bir emek örgütü olmanın gereğini yerine getirmek için,

Kamu emekçilerinin, emekliklerin ortak hak ve çıkarlarını savunmak için üzerimize düşen sorumluluğun gereğini yerine getirmeye hazırız.

Bunun için ayrım yapmaksızın hepinizi İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Güvenceli İstihdam- Güvenli Gelecek, Demokratik- Adil Bir Çalışma Yaşamı, Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti, Grev hakkımızın önündeki engellerin kaldırıldığı Gerçek Bir Toplu Pazarlık Sistemi için Tüm Konfederasyonları, Kamu emekçilerinin birlikte ortak mücadele etmeye, omuz omuza vermeye çağırıyoruz”.

EĞİTİM SEN ANAMUR

TEMSİLCİLİĞİ

pic0041

Yorum (0)

Konular:

1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü

Tarih: 30 Nisan 2021 Yazan: editor

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, (Kovid-19) tedbirleri alınarak kutlandı.

Anamur Eski Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya gelen ( Eğitim Sen), KESK  üyeleri ile CHP İlçe Başkan ve  öneticilerinden oluşan grup, bir basın açıklaması yaptıktan sonra dağıldılar.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü nedeniyle yapılan basın açıklamasında;

“Emek-sermaye çelişkisinin giderek derinleştiği, buna baskı ve zulümlerin eklendiği bu dönemde emekçilerin ve ülkenin kaderi bir kişinin insafına terk edildiği böyle bir sistem kabul edilemez. Emekçilere köleliği ve ölümü dayatan vahşi kapitalizme karşı, yeni bir başlangıç için, “bu böyle gitmez” demek için, umutla, hep birlikte mücadele edip bu düzeni değiştirmemiz gerekiyor.

Tüm insanlığın yeni bir başlangıca ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Doğumuzda, güneyimizde savaşlarla, kuzeyimizde barış denizini cehennem denizine çevirmek için yanıp tutuşanlar ile siyanürlü maden aramalarla, salgın hastalıklarla kapitalist sistemin yarattığı yıkımlar, milyonlarca insanımızın kanına, canına mal oluyor.

Kapitalist düzen, emekçiler üretmediğinde ekonomilerinin duracağını biliyor. Bunun için can alan salgın koşullarında işe gitmek zorunda kalan emekçilerin vazgeçilemez olduğunu hatırladı. Buna rağmen kendi varlığını sürdürebilmek için emekçilerin canından, sağlığından vazgeçmesini istemektedir.

Bu böyle gitmez hepimiz biliyoruz.

Bir avuç haraminin lüks içinde yaşaması için tüm emekçiler sefalete mahkûm ediliyor. Gençlerin geleceği çalınıyor. Kadınlar her gün baskılara maruz kalıyor. Halk salgında ölüyor, işsiz kalıyor. Ama patronlar salgında da karlarına kar katıyorlar. Zenginin vergi borçları sıfırlanırken kamu kaynakları yandaşlara aktarılıyor.

Bizler; adaletin, demokrasinin, barışın, sendikal hakların yok sayıldığı, emekçinin hak arama yollarının kapatıldığı bir ülkenin çocukları olamayız. İnsanca yaşam mücadelesi veriyoruz.

Devletin vergi gelirlerinin çoğunluğunu emekçiler ödüyor, KDV ve ÖTV’nin bütçedeki payı % 60’a çıktı. Bu bozuk düzende halk vergi rekortmeni, patronlar servet rekortmeni oldular.

TÜİK’İN sahte enflasyon rakamlarına endeksledikleri maaşlarımız her yıl açlık sınırına daha çok yaklaşıyor. Ekmeğimiz her gün daha çok küçülüyor. Bu sömürü düzeni, bizim düzenimiz olamaz.

Kapitalizm; madende, fabrikada, inşaatlarda, her yerde açlık ve yoksullukla öldürür.

Geleceğimizi, yarınlara ilişkin umutlarımızı dipsiz kuyularda merdivensiz bırakmak isteyen bu düzene ARTIK YETER diyoruz. Mademki emekçi durduğunda ekonomi duruyor. Mademki insan olmadan hayat duruyor. O zaman emeğimizi çarkları arasında ezip yok eden sömürü düzenine ARTIK YETER! Diyoruz.

Bu bir hayal değil!

Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın, laikliğin hâkim olduğu bir dünya ve bir Türkiye hayal değildir. Sömürü, yoksulluk ve baskı düzenine karşı omuz omuza verdiğimizde, istediğimiz bir dünyayı yaratabiliriz.

Böyle bir dünya, Böyle bir Türkiye için umut bizde. Umut Birliğimizde, Mücadelemizde, Dayanışmamızda”…

Yaşasın 1 Mayıs.

pic00117pic0032

Yorum (0)

Konular:

Köy Enstitüleri 81 yaşında.

Tarih: 16 Nisan 2021 Yazan: editor

Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81.yıl dönümünü Eğitim Sen yazılı basın açıklamasıyla kutladı.

Eğitim Sen Anamur ilçe temsilciliğinin açıklaması:

KÖY ENSTİTÜLERİ, CUMHURİYETİMİZİN EN BÜYÜK EĞİTİM ATILIMIDIR.”

Köy Enstitülerinin kuruluşunun 81. yıl dönümü. Öncelikle, Eğitim Sen olarak, Köy Enstitülerinin 81. yaş gününü kutlar, bu özel deneyimin yaratılmasına katkı sunan, emek harcayanların anısı önünde saygıyla eğiliriz.

Köy Enstitüleri, sadece eğitim yaşamımızla sınırlı olmayan, aynı zamanda da Türkiye’nin çağdaşlaşmasının önemli katkıları olan kurumlardır. Anadolu aydınlanması da denilen, dünyanın köye taşınması, köyün kaderinin değişmesi için ortaya konulan çabanın somutlaşmış halidir köy enstitüleri. Bu öğretici ve yol gösterici deneyimi belleklerimizde tutarak mücadelemiz sürüyor ve sürecek.

Türkiye nüfusunun yüzde 81’inin köyde yaşadığı, ülke nüfusunun büyük bölümünün okuma yazma bilmediği bir dönemde, ‘Eğitim üretim içindedir’ şiarını ilke edinerek kurulan Köy Enstitüleri, üretime ve kalkınmaya yönelik öğrenimi temel alan önemli ve tarihsel bir deneyim olarak bilinmektedir.

Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli insan gücünü yetiştirmek için kurulan temel eğitim kurumları olmuş, öğretmen yetiştirme sistemine yaptığı somut katkılar, aradan 81 yıl geçmiş olmasına rağmen unutulmamıştır.

Bugünün siyasi iktidarı tarafından hedef haline getirilen ve eğitim biliminin temeli olan karma eğitim sistemine dayanan Köy Enstitülerinde okutulan derslerin yüzde 50’si kültür, yüzde 25’i tarım ve yüzde 25’i de teknik derslerden oluşmuştur. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmamış, aynı zamanda ziraatçilik, sağlık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularında uygulamalı olarak öğrendiklerini öğrencilerine aktarmıştır.

Toplumcu bir anlayışla kurulan Köy Enstitüleri aynı zamanda tarım işlikleri ve sağlık ocakları olarak toplumsal işlevler görmüş, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri bu okullarda yapılmıştır. Türkiye’nin toplumsal yapısının oluşumuna çok değerli katkıları olan Köy Enstitüleri’nin eksikliği, özellikle günümüzde yakından hissedilmektedir.

Günümüzde öğrencilerin iktidar eliyle imam hatiplere, özel liselere ve meslek liselerine yönlendirildiği, büyük bölümü dini içerikli seçmeli dersleri seçmeye zorlandığı, öğretmenlerin performans ve sınav kıskacına alındığı dikkate alındığında, Köy Enstitüleri’nin zengin ders içeriği, benimsediği öğretmen yetiştirme ve eğitim modelinin ne kadar önemli ve değerli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Köy Enstitüleri’nin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye’sinin bir türlü kurtulamadığı eleştirmeyen, sorgulamayan, ezbere dayalı ve sınav merkezli eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmayı hedeflemiş olmasıdır. Köy Enstitülerinin kuruluşunun üzerinden 81 yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre geçmiş olmasına, dönemin zor koşullarındaki eğitimin niteliği ile günümüz Türkiye’si arasında olumsuz anlamda çok büyük farklar olması düşündürücüdür.

Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin etkisi sonucunda Köy Enstitüleri soğuk savaş politikalarına kurban edilip kısa süre içinde kapatılmıştır. Köy Enstitülerinin kapatılmasını takip eden süreçte, özellikle 1950’li yıllarda bu önemli eğitim deneyimi önce yatılı öğretmen okullarına, ardından yatılı okullara, sonra da normal lise eğitimine yayılarak zaman içinde işlevsiz hale getirilmiş ve hızla etkisizleştirilmiştir.

Köy Enstitüleri’nin kapatılması, Türkiye’nin çağdaş, laik ve bilimsel değerlerle buluşması ve aydınlanma sürecinin ciddi anlamda kesintiye uğramasına neden olmuştur. Geçmişte Köy Enstitüleri’ni kapatan ve yarattığı tüm olumlu izleri silmeye çalışanlar, bugün laik bilimsel eğitime savaş açarak, karma eğitim uygulamalarını kaldırmak isteyerek eğitim sistemini dinselleştirmeyi ve ticarileştirmeyi hedeflemekte, eğitim sistemini iktidarın ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istemektedir.

Eğitim Sen olarak, ‘Öğretmen Dünyayı Değiştirir’ diyoruz ve…

81. yılını kutladığımız Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıktığımızı ifade ediyor, Köy Enstitülerinde olduğu gibi, toplumcu eğitim felsefesinin tüm eğitim kurumlarında uygulanması için mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.

EĞİTİM SEN ANAMUR İLÇE TEMSİLCİLİĞİ

pic0019

Yorum (0)

Konular:

Eğitim Sen basın açıklaması

Tarih: 23 Mart 2021 Yazan: editor

Eğitim Sen Anamur temsilciliği “İstanbul sözleşmesi KIRMIZIÇİZGİMİZDİR”.

Anamur Eğitim Sen’in eski Cumhuriyet meydanında yaptığı basın açıklaması;

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Demokrasi, Doğa ve Hukuk Kırmızı Çizgimizdir!

Son yıllarda ülkemizde süregelen, Cumhuriyet’e, demokrasiye, hukuka ve doğaya dair olumsuz gelişmelere, her gün bir yenisi eklenmekle, ülkemiz koyu bir karanlığa ve güvensizlik ortamına doğru sürüklenmektedir.

Her gün yüzlerce kadının şiddete maruz kaldığı, kadın cinayetlerinin hız kesmeden devam ettiği ülkemizde, yine gece yarısı hazırlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi feshedilmiştir!

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 2011 yılında Bakanlar Kurulunca imzalanıp, 2014’de yürürlüğe girmiştir. O günden bu yana kadına yönelik şiddetin önlenmesi için yapılması gerekenler yapılmamış, sözleşmenin maddelerini hayata geçirecek politikalar geliştirilmemiş ve şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi altında olan kadınlar için etkin yasal koruma programları yapılmamıştır. Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa’ya aykırı biçimde çıkartılan kararname ile, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke olan Türkiye’nin hiç bir haklı gerekçe olmaksızın sözleşmeden çekilmesi, kadınlarımızı yasal anlamda korumasız bırakmıştır.

İstanbul Sözleşmesi, kadınların her türlü şiddet ve ayrımcılıktan korunması, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dayalı uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmaya dayanan bir sözleşmedir. Kadınların can güvenliğini sağlamak, kadın mücadelesinin kazanımlarını geliştirmek, eşit ve adil bir toplum kurgulamak siyasi iktidarların sorumluluğu iken, adı İstanbul olan ve Türkiye’nin ev sahipliği ile imzalanmış bir sözleşmeden ayrılmak abesle iştigaldir!

TBMM’ne ait yetkilerin gaspı suretiyle Cumhurbaşkanı tarafından yazılan bir kaç cümlelik kararname ile feshedilen İstanbul Sözleşmesi, uluslararası bir sözleşmedir ve kanun hükmündedir. Sözleşmenin feshine dönük bu kararname, Anayasa’nın 90. maddesine aykırı olmaktan öte, TBMM’ni devre dışı bırakmaya ve otokratik bir sisteme geçmeye dönük adımlardan biridir.

Aynı şekilde, 4,5 ay önce atanan, Merkez Bankası Başkanının değiştirilmesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mülkiyetindeki, Gezi Parkı’nın hukuki varlığı olmayan bir vakfa devredilmesi, Mecliste yer alan bir siyasi partiye kapatma davası açılması, bir milletvekilinin neredeyse linç edilmeye çalışılarak meclisten çıkarılmaya çalışılması; göz altına alınması, ülkemizin geleceğini tehlikeye atan, endişe verici adımlardır. Sürüklenmek istediğimiz ortam; şiddet ve baskıya dayalı, ekonomik ve hukuki açıdan güvensiz, otokratik bir rejimi oturtmaya dönük siyaset ortamıdır.

İstanbul Sözleşmesi’ni kendisine politik bir tehdit olarak gören siyasi iktidarın baskıcı, ataerkil isteklerine teslim olmayacağımız gibi, Anayasa’nın 56. maddesindeki hükme aykırı biçimde alınan ve doğal çevrenin talanına dönük rantsal kararlara da karşı çıkmayı sürdüreceğiz.

Tüm kadınları haklarımızı savunmaya ve mücadeleye çağırıyoruz.

Yaşam hakkı için

Özgürlük için,

Vazgeçmiyoruz kabul etmiyoruz.

İstanbul sözleşmesi KIRMIZIÇİZGİMİZDİR”.

ANAMUR EĞİTİM SEN TEMSİLCİLİĞİ

Eğitim Sen Anamur temsilciliğini basın açıklamasına, ADD, SES, TÜM EMEKLİ SEN, CHP, SOL PARTİ ve MERÇED destek verdi.

pic0071pic0061pic008pic0054pic0039pic0029pic00114pic0048

Yorum (0)

Konular:

Eğitim Sen “Okulları gerekli önlemleri alarak açın!”

Tarih: 18 Şubat 2021 Yazan: editor

Anamur Eğitim Sen okulların gerekli önlemler alınarak açılmasını talep etti.

Eğitim Sen Anamur Temsilciliğinden yapılan açıklama  şöyle: “Sendikamız COVID-19 salgını koşullarında okulların ve üniversitelerin sağlıklı ve güvenli bir biçimde yüz yüze eğitime açılması ve eğitimin sürdürülmesi için birbiri ile ilişkili üç önlemin alınmasını gerekli bulmaktadır. Birincisi, toplum sağlığı için nüfusun tamamının hızlı ve yaygın bir biçimde aşılanmasıdır. İkincisi, okullarda sınıf mevcutlarının 20 öğrencinin altına düşürülmesi ve yeni eğitim emekçisi istihdamı sağlanarak başta küçük yaş grupları olmak üzere yüz yüze eğitimin başlatılmasıdır.  Okul bileşenlerinin okulda önlem alma kapasitesini de geliştirerek çocukların eğitim hakkından yararlanması sağlanmalıdır. Üçüncüsü, eğitim emekçilerinin tamamının öğrenci yaş gruplarının doğurduğu risk faktörlerini dikkate alan bir planlama ile hızlı biçimde aşılanması ve sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanmasıdır. Bu bağlamda belirtmek isteriz ki sayılan önlemlerin alınmasının ardından sağlıklı bir çalışma ve eğitim ortamında yüz yüze eğitime başlayabilmek, uzaktan öğretimin olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve velilerimizin temel isteğidir.
Salgında eğitim politikası geliştirme ve yönetme konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı açık ve şeffaf veriler ve somut kriterlere dayalı etkin bir strateji geliştirmediler. UNESCO verilerine göre, 14 Aralık 2020 itibarıyla toplam 210 ülkeden 106’sında okullar tamamen açık, 43’ünde ise kısmen açık kalmışlardır. Başka bir kategoride 34 ülkede okullar ara tatilde, 27 ülkede ise okullar kapatılmıştır. Türkiye okulları kapalı olan ülkeler kategorisinin içinde yer almıştır. Kalabalık okullar, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, birleştirilmiş sınıflar, aşırı merkeziyetçi bir yapı, okul içinde demokratik olmayan işleyiş nedeniyle olağanüstü koşullarda önlem alma kapasitesi sınırlı kalmış okul koşulları giderek otoriterleşen ve gerekli önlemleri alma konusunda isteksiz siyasal iktidarın iradesi ile birleşince okullar neredeyse bir yıl boyunca kapalı kalmıştır.  Bu dönemde okulların kapalı olduğu, milyonlarca öğrencinin ise uzaktan eğitime erişemediği tuhaf zamanlar yaşadık. Sayıları giderek artan yoksul çocuklar, toplumsal cinsiyet rollerine uygun olarak ev içi işlere yönlendirilen kız çocukları, özel gereksinimli çocuklar, mevsimlik işçi çocukları, göçmen çocuklar uzaktan eğitimi çok uzaktan izlediler. Çocuklar için eğitim hakkı yaşama geçirilmedi.
Şimdi köy okulları açıldı. Köy okulları eskiden olduğu gibi her köyde bulunan küçük ölçekli okullar değildir. ‘En iyi okul eve en yakın olanıdır’ anlayışından uzaklaşılarak binlerce köy okulu kapatılmıştır. Var olan köy okulları, taşımalı sistemden dolayı merkezileşmiş her biri ayrı taşıma merkezli okuldur.  Bu okullar öğrenci mevcudu bakımdan 100 ve 700 arasında değişen öğrenci sayısına sahiptir. Bu köy okullarında çalışan eğitim emekçileri çoğunlukla il ve ilçe merkezlerinde ikamet etmektedir ve ulaşım sorunu yaşamaktadır. Öğrenciler önceden olduğu gibi taşımalı eğitimin yarattığı sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. MEB, ne yüzlerce kilometre giden öğretmenlerin ne de çocukların taşınması konusunda herhangi bir ek önlem açıklamıştır.
Birçoğunda sözleşmeli öğretmenlerin görev yaptığı okullarda, okul içinde alınması gereken önlemler konusunda ısrarcı davranacak sözleşmeli öğretmenlerin işlerine son verilme olasılığı ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Açılan köy okulları için ne eğitim programlarında azaltma, telafi eğitimlerini yaşama geçirme, sağlık okuryazarlığı gibi içerik düzenlemesi ne de okul bileşenlerinin okulda önlem alma kapasitesini geliştirecek düzenli ve doğru maske kullanımı, fiziksel mesafe, el yıkama ve solunum görgü kuralları, temizlik ve temaslı izlemi, tespiti ve takibi çalışmaları için yoğunlaşma zamanı ayrılmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı aşı konusunda bir planlama ortaya koymadığı gibi salgının başlamasının üzerinden neredeyse bir yıl geçmesine rağmen okullarda gerekli tedbirleri almamış, 2021 MEB bütçesi de COVID-19 salgını görmezden gelinerek hazırlanmıştır. Kulağa hoş gelen demeçler yerine salgın yönetiminde şeffaflığa odaklanması gereken MEB yöneticileri, genel geçer sözler söyleyerek kamuoyunu oyalama yolunu seçmiştir. MEB yöneticileri, okullarda alınması gereken önlemlerin hangi gerekçelerle neden yaşama geçirilmediği konusunda kamuoyuna bir açıklama yapmak zorundadır.
Kaldı ki virüsün ve salgının seyriyle birlikte öğretmenlerin ulaşım ve barınma sorunları, kalabalık sınıflar, maske ve hijyen malzemelerinin temini gibi çok sayıda sorun halen çözülememiştir. Kırsal bölgelerdeki okullarda risk yokmuş gibi gösterilerek gerekli önlemler alınmadan ve okulda önlem kapasitesini geliştirmeden yüz yüze eğitime başlanmasının sonuçları ağır olabilir.
Eğitim bileşenlerinin aşı takvimi düzenlenmeden, seyreltilmiş sınıf planlaması tamamlanmadan, maske ve hijyen malzemeleri konusunda kamuoyuna yeterli bilgi verilmeden, COVID-19 salgın koşullarına uygun ulaşım araçları konusundaki çalışmaların hangi düzeyde olduğu bilinmeden, öğretmen odaları çoğaltılmadan, 1 Mart’ta da 8. ve 12. sınıflarda yüz yüze eğitime geçileceği açıklanmıştır. 1 Mart tarihi yeniden gözden geçirilmeli,  bir an önce eğitim emekçilerinin aşılanmasına başlanmalı, bu arada diğer bütün önlemler tam olarak alınarak ortaöğretimde de yüz yüze eğitime geçilmesi planlanmalıdır.
Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı telafi eğitimleri ve sağlık okuryazarlığı gibi salgında eğitim kültürünü gözeten eğitsel çalışmaları başlatmak yerine yangından mal kaçırırcasına, ortaöğretim kurumlarının tüm seviyelerinde birinci dönemde yapılamayan sınavların hemen 1 Mart’tan itibaren başlatılarak iki hafta içinde bitirilmesini ve ikinci dönem birinci sınavların 16 Nisan‘a kadar tamamlanmasını istemiştir. Bu sınavlarla birlikte okullarda yoğun bir hareketliliğin oluşacağını öngörememek ve sınavlara uzaktan eğitimdeki konuların da dahil edileceğini belirtmek, öğrencilerin üstün yararını gözetmemek anlamına gelmektedir.
Tüm bu gelişmeler ışığında, Milli Eğitim Bakanlığı’nı sağlıklı ve güvenli bir eğitim için okul açma ve salgında eğitimi sürdürme stratejilerini farklı eğitim sendikaları, veli dernekleri ve okullardaki eğitim emekçilerini içerecek biçimde katılımcı mekanizmalarla belirlemeye çağırıyor; aşı başta olmak üzere gereken tüm önlemlerin bir an önce alınmasını talep ediyoruz. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak, salgında eğitim ve sağlık yönetimi süreçlerini gerek MEB düzeyinde gerekse okul, ilçe ve il düzeyinde izleyeceğiz. Sayıları milyonları bulan eğitim bileşenlerini, sahadan edindiğimiz verilerle bilgilendirmeye ve siyasal iktidarı uyarmaya devam edeceğiz. Kamusal, bilimsel, parasız, laik, cinsiyet eşitlikçi, demokratik eğitimi hep birlikte inşa edeceğiz.”

pic0035

Yorum (0)

Konular:

Seçmeli Derslerde zorlama kabul edilemez

Tarih: 19 Ocak 2021 Yazan: editor

Derse erişim koşulları olmayan öğrenciye not vermek değerlendirme değil cezalandırmadır!

Eğitim Sen’in yazılı açıklaması:

DERSE ERİŞİM KOŞULLARI OLMAYAN ÖĞRENCİYE NOT VERMEK DEĞERLENDİRME DEĞİL CEZALANDIRMADIR!

Bilindiği üzere Milli Eğitim Bakanlığı, 04-22 Ocak tarihleri arasında sınavların yüz yüze yapılması kararını almış ve pandemi döneminde öğrencilerin okula çağrılmasına getirilen tepkiler sonrasında da sınavların ertelendiğini açıklamıştı.

Ancak söz konusu erteleme kararıyla birlikte ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin karne notlarının ders etkinliklerine katılım puanı ile belirleneceği, ortaöğretim kurumlarında ise sınavların eğitim öğretim yılının ikinci dönemine erteleneceği de ifade edilmişti.

Belirtmek isteriz ki pandemi döneminde ekonomik ve sosyal koşulları nedeniyle internete, bilgisayara ya da EBA’ya erişemeyen çok sayıda ilkokul ve ortaokul öğrencisi bulunmaktadır. Bu gerçeğin yok sayılarak öğrencilere not verilmek istenmesi, var olan eşitsizlikleri ve mağduriyetleri yok saymakla kalmayacak, aksine derinleştirecektir.

Kaldı ki eğitime erişim açısından dezavantajlı durumda olan öğrencilerin yaşadıkları sorunları her defasında dile getirmemize rağmen sorunların çözümü için hiçbir politika geliştirilmemiş ve bu durumdaki öğrenciler için de ciddi eşitsizliklere, haksızlıklara ve mağduriyetlere neden olunmuştur. Bu öğrencilere not verilecek olmasının akılla, pedagojiyle ve en önemlisi vicdanla bağdaşır hiçbir yanı bulunmamaktadır.

Pandemi koşulları hafiflemeden, yüz yüze eğitim için gerekli önlemler alınmadan “ben yaptım oldu” denilen her uygulama sorunları derinleştirecektir. Bu nedenle, Eğitim Sen olarak MEB’e çağrımız açık ve nettir. Öğrencilerimiz, notlardan ibaret değildir. Pandemi döneminde sınıfta kalan politikalar ortadayken, öğrencilere katılamadıkları dersler üzerinden not verilmesi doğru değildir. Salgın gerilediğinde okullarda yüz yüze telafi eğitimlerinin ardından öğrencilerin ölçme ve değerlendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Adil olmadığını bile bile not vermek, değerlendirme değil cezalandırmadır. Bu gerçek asla unutulmamalıdır.

Yine pandemi nedeniyle uzaktan eğitimin yapıldığı, öğrencilerin eğitime erişim sorunu yaşadığı bir dönemde, seçmeli derslerin belirlenmesi ve öğrencilerin özgür iradesiyle seçim yapabilmeleri konusunda dikkatli olunması gerekir.

MEB, her ne kadar seçmeli derslerin öğrencilerin istek ve tercihlerine göre belirlenmesi gerektiğini ifade etse de geçtiğimiz yıllar içinde eğitimde yaşanan yoğun siyasal kadrolaşmanın bir sonucu olarak bazı dini içerikli derslerin seçilmesi için öğrenci ve velilerin yönlendirilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Nitekim okullara gönderilen yazıda öğrencilerin seçmeli ders seçmediği hallerde ders seçimini okul yönetiminin yapacağı belirtilmiştir. Pandemi koşullarında bu kararın nasıl sonuçlar ortaya çıkaracağını tahmin etmek zor değildir.

Seçmeli ders tercihlerinde temel ölçütün öğrencinin ilgi ve yetenekleri olması gerekirken, her seferinde öğretmen durumu ve fiziki olanakların yetersizliği gerekçe gösterilerek, bazı dersler öğrencilerimiz için ‘zorunlu seçmeli’ hale getirilmek istenmektedir. Farklı inanç gruplarını, farklı dil ve kimlikleri, kültürleri reddeden, tek tip insan yetiştirmenin fırsatına dönüştürülen, adı seçmeli ama aslında zorunlu olan ders uygulaması kabul edilemez.

Öğrencinin ilgi, beceri, istekleri göz ardı edilerek tek tip insan, tek tip inanç dayatmasının somutlaşmış bir göstergesidir.

Camilerde hutbe okutarak ders seçme zorlaması, seçenekleri okul idarelerince önceden doldurulmuş dilekçeler, öğrenciden habersiz yapılan ders seçim tercihleri kabul edilemez.

Laik, bilimsel, demokratik, kamusal, cinsiyet ayrımsız, eşit eğitim anlayışının tezahürü olarak bu dayatmacı uygulamaları reddediyoruz. Geçmişte defalarca yapıldığı gibi veli ve öğrenciler adına ders seçen okul yöneticileri suç işlediklerini bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Seçmeli derslerin belirlenmesi sürecinde hangi nedenle olursa olsun mağdur edilen veli ve öğrencilerimizin yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiyor, eğitim politikalarına ilişkin her konuda olduğu gibi, bu konuda da her türlü siyasal ve ideolojik yönlendirmenin karşısında duracağımızın, seçmeli ders seçimi sürecini yakından takip edeceğimizin bilinmesini istiyoruz.

Velilerimizi ve öğrencilerimizi de bu tür dayatmalara karşı durmaya çağırıyoruz”.

“SEÇMELİ DERSLERDE ZORLAMA KABUL EDİLEMEZ”

pic0048



Yorum (0)

Konular:

Anamur Eğitim Sen “İnsanca yaşayacak bir ücret istiyoruz”

Tarih: 16 Ocak 2021 Yazan: editor

“Emekçilere Kuru Ekmeği Reva Gören Sefalet Artışları Değil, İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret İstiyoruz!”

Gözümüzü iğneden ipliğe gelen zamlarla açtığımız, pandemi ile birlikte hayat pahalılığının, işsizliğin her geçen gün daha fazla derinleştiği bir yılı geride bıraktık. Bir yılı geride bıraktık ancak ne yazık ki yaşadığımız sorunları geride bırakmadık. Her tarafımız adeta mayın tarlası ile çevrilmiş durumda. Bir taraftan panedmi, diğer taraftan hayat pahalılığı, geçim derdi, işsizlik…

Gittikçe ağırlaşan koşullarda zam yağmuru devam ediyor. Yeni yıla köprü geçiş ücretlerine, vergi, harç ve cezalara, temel gıda ürünlerine ve tüketim maddelerine gelen fahiş zamlarla girdik.

Siyasal iktidar halkın, emekçilerin yaşadığı dertleri, sıkıntıları çözmek yerine attığı her adımda sorun yumağını büyütüyor. Her zaman olduğu gibi acı reçete yine emekçilerin, yoksullaştırılan halkın önüne konuluyor.

Bugün TÜİK vasıtası ile açıklanan enflasyon verileri emekçilerin önüne konulan acı reçetenin, kuru ekmek bütçesinin bir parçasıdır. Milyonlarca kamu emekçisi, işçi, emekli çarşıda pazarda yaşanan gerçek enflasyonu perdeleyen rakamlarla, sahte verilerle bir kez daha açlığa mahkûm edilmek istenmektedir.

Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)  tarafından bugün açıklanan verilere göre Aralık ayı enflasyonu yüzde 1.25 yıllık enflasyon yüzde 14.60 artmıştır. Yıllık enflasyon giyim ve ayakkabı grubu dışındaki tüm gruplarda artarken, Çeşitli Mal Ve Hizmetler Enflasyonu yıllık yüzde 28.12, Ulaştırma Enflasyonu yüzde 21.12,  Gıda Enflasyonu ise yüzde 20.61 artmıştır.

TÜİK verilerine göre Temmuz-Aralık dönemini kapsayan altı aylık dilimde ise enflasyon yüzde 8,36 olarak gerçekleşmiştir. Buna göre “toplu sözleşme” gereğince maaşları 2020 yılının ikinci altı aylık dilimi için %4 artırılan kamu emekçilerinin ve emeklilerinin maaşlarına %4.36 enflasyon farkı yansıtılacaktır. Ardından 15 Ocak’tan itibaren 2021 yılının ilk altı ayı için %3 maaş artışı yapılacaktır.

TÜİK tarafından açıklanan söz konusu resmi enflasyon verilerinin kamu emekçileri, işçiler, emekliler başta olmak üzere halkın nezdinde hiçbir karşılığı yoktur.  Altı yıl boyunca TÜİK başkanlığı görevini yürütmüş olan eski bir bürokrat dahi bugün TÜİK’in enflasyon, istihdam, büyüme gibi alanlarda yayınladığı verilerin artık “çok şüpheli ve tartışmalı” olduğunu ifade etmektedir. Bize göre TÜİK vasıtası ile açıklanan veriler konusunda “çok şüpheli ve tartışmalı” kavramları yetersiz kalmaktadır.

Ne yazık ki TÜİK verileri çok uzun süredir emekçi kesimlerin maaşlarını, ücretlerini baskılamanın, düşük maaş-ücret politikasının aracı haline getirilmiştir. Ali Cengiz oyunları ile takla attırılan rakamlarla çarşıda pazarda yaşadığımız gerçek enflasyon perdelenmiş, bu sahte verilere göre maaş artışı yapılan milyonlar her yıl daha fazla yoksulluğa itilmiştir. Siyasal iktidar yıllardır bu sahte rakamların ardına saklanarak ‘asgari ücretliyi işçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmedik’ nutukları atmaya devam etmiştir.

Siyasal iktidarın memur kolları gibi faaliyet gösteren sözde konfederasyon ve bağlı sendikaları ise her defasında bu sahte enflasyon rakamlarının altına imza attıkları, kamu emekçilerinin hiçbir temel sorununu çözmedikleri mutabakatları “tarihi başarı” olarak yutturmaya çalışmıştır.  Sonuçta hangi sendikanın üyesi olursa olsun kaybeden her defasında tüm kamu emekçileri ve emekliler olmuştur.

Yılardır sürdürülen ve artık deyim yerinde ise kabak tadı veren oyun pandemi koşullarında bile tekrar sahnelenmek istenmektedir. Panedmi ile artan hayat pahalılığını görmezden gelenler geçtiğimiz “toplu sözleşmede” Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararı ile 2021 yılının ilk altı ayı için %3 maaş artışına mahkûm edilen üç milyonu aşkın kamu emekçisinin ve 2 milyon kamu emekçisi emeklisinin bir yıl boyunca sefalet oranlarındaki artışlarla yetinmesini beklemektedir.

Ancak maaş artışları TÜİK’in hedeflenen enflasyon rakamlarına göre yapılan, her yıl yenilenen adaletsiz Gelir Vergisi Tarifesi ile bu artışlar dahi cebine girmeden el konulan, sonuçta her yıl yoksulluk sınırından daha fazla uzaklaşıp açlık sınırına daha fazla yaklaşan beş milyonu aşkın kamu emekçisi ve emeklisinin daha fazla fedakârlık yapacak hali kalmamıştır.

Sadece son bir yıl içinde ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan dolar 114 dolar, çeyrek altın 3 adet, gram altın ise 4,5 adet azalmıştır.

Son bir yıl içinde doğalgaz %32, elektrik %31, baklagiller %60, peynir %27, yumurta %80, ayçiçeği yağı %50 zamlanmış, köprü ve otoyol geçiş ücretlerine daha üç gün önce %26 zam yapılmıştır. Buna karşın son bir yıl içinde kamu emekçilerinin maaşlarında yapılan artış ise bugün açıklanan %4,36’lık enflasyon farkı ile birlikte sadece yüzde 14‘de kalmıştır. (2020 ilk altı aylık dilim %4 + ilk atı aylık dilim enflasyon farkı %1.75+ ikinci altı aylık dilim %4 + ikinci altı aylık dilim enflasyon farkı %4.36)

Açlık sınırının 2.600, yoksulluk sınırının 8.600 TL’yi aştığı bugünün koşullarında hiç kimsenin kamu emekçilerinin maaş artışlarında TÜİK vasıtası ile açıklanan sahte enflasyon rakamlarını dayatma hakkı  yoktur.

YILLARDIR YAŞADIĞIMIZ KAYIPLARIMIZIN GİDERİLMESİ İÇİN:

  • Çoktan hükmünü yitiren, kamu emekçilerine 2021 yılı için %3 +%3 maaş artışı dayatılan “toplu sözleşme” derhal yenilenmelidir.
  • Hiç vakit kaybetmeden yapılacak toplu sözleşme ile maaşlarımız yaşanan gerçek enflasyon oranında, satın alma gücümüzdeki azalma ve ekonomik büyüme oranları dikkate alınarak artırılmalıdır
  • Asgari ücret vergi dışı bırakılmalıdır.
  • Birinci vergi dilimi %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşlardan yapılan kesinti birinci vergi diliminde sabitlenmelidir.
  • Emekçilerin sağlık, eğitim, gıda, barınma, giyim, elektrik, ısınma giderleri için ödediği vergiler gelir vergisi matrahından mahsup edilmelidir.
  • Yoksulluk sınırı altında geliri olan hanelerin elektrik, doğalgaz, su, internet giderleri pandemi tehdidi tamamen ortadan kalkıncaya kadar Hazineden karşılanmalıdır
  • Bebek maması, bebek bezi ve ekmek, süt ürünleri, elektrik, doğalgaz, su başta olmak üzere temel tüketim maddelerinde KDV sıfırlanmalıdır.

KESK olarak, tüm kamu emekçilerini insanca yaşamaya yetecek bir ücret talebine sahip çıkmaya, hayat pahalılığına, adaletsiz vergi sistemine, yoksulluk, yolsuzluk ve israf düzenine karşı emeğin haklarını korumak için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

EMEKTEN-HALKTAN YANA BİR BÜTÇE, İNSANCA YAŞAMAYA YETECEKGELİR VE GÜVENCELİÇALIŞMA İSTİYORUZ!

Yürütme Kurulu

pic0045

Yorum (0)

Konular:

Anamur’dan greve destek

Tarih: 16 Aralık 2020 Yazan: editor

Anamur EMEK BİLEŞENLERİ Ermenek Güney yurtta grevde olan maden işçilerine destek

Eğitim Sen Anamur şube temsilciliğinin organize ettiği ve Anamur Tüm Emekli Sen, Cumhuriyet Halk Partisi, Sol Parti, Atatürkçü Düşünce Derneğinin destek verdiği “EMEK BİLEŞENLERİ” Ermenek Günetyurt’ta maaş ve tazminatlarını alamadıkları için grev yapan işçilere destek için topladıkları malzemeleri bu gün gönderdiler.

EMEK BİLEŞENLERİ adına konuşan Eğitim Sen Anamur şube temsilcisi Murat Abay, “emekten yana mücadele eden maden işçilerinin yanındayız. Bunun için Ermenek Günetyurt’ta grevde olan işçilere karınca kararınca aramızda topladığımız malzemeleri bu gün bir kamyonete yükleyerek gönderdik” dedi.

pic0033pic0026pic0018

Yorum (0)

Konular:

Eğitim Sen’den duyuru

Tarih: 22 Kasım 2020 Yazan: editor

Anamur Eğitim Sen yürütme kurulundan “Salgın günlerinde eğitim” açıklaması.

“Salgının artık neredeyse gündelik yaşamımızın tamamını etkilediği günlerdeyiz. Siyasi iktidarın, salgınla etkili mücadele etmek yerine ediyormuş gibi göründüğü tarihi bir döneme tanıklık ediyoruz.

17 Kasım 2020 tarihinde salgınla mücadele için alındığı ifade edilen tedbirler açıklandı. Açıklanan tedbirlerle salgının hızını kesmenin güç olduğu çok açık. TTB ve SES’in de dâhil olduğu sağlık alanında örgütlü yapıların bu konudaki uyarıları ve önerileri mutlaka dikkate alınmalıdır. Bilim insanları ve sağlık alanında örgütlü yapılar, salgınla etkin mücadele için en az dört hafta tamamen kapanmayı öneriyorlar. Siyasi iktidarın bu öneriyi mutlaka dikkate alması ve hızla bu konuda adım atması artık hepimizin sağlığı ve geleceği açısından kaçınılmaz hale gelmiştir.

Bugünün Gündemi:

Salgınla mücadele için alınan önlemler kapsamında örgün, yaygın, resmi ve özel tüm eğitim kurumlarının faaliyetleri 31 Aralık 2020 tarihine kadar uzaktan yapılacak. Bu kararın etkisinin, tamamen kapanma olmadan sınırlı olacağı açık. Ancak MEB, bu kararın yeni mağduriyetler ve sorunlar yaratmaması için hızla etkili önlemler almalıdır. Uzaktan eğitim döneminin en büyük sorunu eğitimde yaşanan eşitsizliklerin uzaktan eğitim döneminde derinleşmesi ve artmasıdır. Bunun temel nedeni de yoksul ve dezavantajlı öğrencilerin uzaktan eğitime erişimde yaşadığı sorunlardır. Öğrencilerin önemli bir bölümünün uzaktan eğitime hiç erişiminin olmadığı veya sadece cep telefonundan eriştiği bir dönemde bunun acilen çözülmesi gereken bir sorun olarak kabul edilmesi gerekmektedir. MEB, gereksinimi olan tüm öğrencilere hızla uzaktan eğitime erişim için gerekli cihazları ve internet bağlantısını temin etmelidir.

Uzaktan eğitim döneminde öğrencilerin sınavlara girmek zorunda bırakılması ve sınavlardan alacakları sonuçların gelecekleri üzerinde etki edecek olması yaşadığımız dönemin ruhuna uygun değildir. Salgın koşullarında öncelik öğrencilerin akademik başarısını ölçmek değil, öğrencilerin salgınla baş etmesine katkı sunmak olmalı. Ayrıca, yoksul öğrenciler başta olmak üzere dezavantajlı kesimlerden olan öğrencilerin gerekli ve yeterli olanaklara sahip olmadığı koşullarda onları sınava tabi bırakmak yaşadıkları eşitsizlikleri artırmaktadır. MEB, ifade edilen gerekçelerden dolayı, uzaktan eğitim döneminde yapılacak tüm sınavları iptal etmeli ve bununla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.

Salgın koşullarında sosyal devletin temel görevi gereksinimi olan tüm toplumsal kesimleri desteklemek ve kaynakları bu bakış açısıyla kullanmaktır. Öğretmenlerin bu dönemde mağduriyet yaşamaması için gelirlerinde herhangi bir eksiklik olmaması gerekmektedir. Ancak, özellikle farklı statüde istihdam edilen öğretmen arkadaşlarımız ilk uzaktan eğitim döneminde çeşitli sorunlar yaşamıştı. Bu sorunların ve sıkıntıların yenilenmemesi için, ücretli öğretmenler ve usta öğreticilerde dâhil olmak üzere, tüm öğretmenlere dönük genel bir idari izin uygulamasına geçilmelidir.

Uzaktan eğitim döneminin uzaması öğrencilerin ve öğretmenlerin bilgisayar başında geçirdikleri sürenin uzamasına neden olmaktadır. Bu durum öğrenciler açısından eğitimden uzaklaşma ile birlikte aynı zamanda da hem öğrenciler hem de öğretmenler için çeşitli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. MEB bu sorunun çözümü için, öğrencilerin günlük alacağı ders saati sayısını azaltmalı, ders sürelerini kısaltmalı ve kazanımları seyreltmelidir.

Eğitimin uzaktan yapılması kamu yöneticilerinde, öğretmenler başta olmak üzere eğitim emekçilerinin çalışmadığına dair bir algı oluşturmaktadır. Bundan dolayı da yerel mülki amirler tarafından eğitim emekçilerinden görev tanımlarına uygun olmayan çeşitli işlerin yapılması istenmektedir. Uzaktan eğitim döneminde eğitim emekçilerinden görev tanımlarına uygun olmayan, sağlıkları için risk oluşturan ve istekleri dışında görevlerin yapılması istenmemelidir. MEB, bu konuda acilen tüm il valiliklerine ayrıntılı bir yazı göndermelidir.

Okullar içinde bulundukları ilin, ilçenin, mahallenin, köyün kamusal alanlarıdır. Okullar bulundukları bölgenin halka ait ortak mekânlarıdır. Bu kurumların salgın koşullarında özellikle yoksul ve gereksinimi olan öğrenciler için açık tutulması ve öğrencilerin ihtiyaçlarının bu kurumlarda karşılanması gerekmektedir. Bu dönemde özellikle beslenme, uzaktan eğitime erişim, sanat ve spor etkinlikleri ve öğrencilerin istedikleri diğer faaliyetleri yapmalarına olanak sağlayacak şekilde okullar açık tutulmalıdır.

Salgınla mücadele ancak bilimsel çalışma, ortak akıl, toplumsal dayanışma ve bilginin şeffaf olarak paylaşılması ile mümkün. Eğitim Sen, salgının başından bu yana MEB ve YÖK’e bu konuda süreci birlikte devam ettirme çağrısında bulundu ancak olumlu bir yanıt alamadı. Bu dönemde salgınla etkili mücadele etmek ve kimsenin mağdur olmaması için geniş bir iş birliğine ihtiyaç olduğu açıktır. Uzaktan eğitimin devam ettiği dönem boyunca, MEB, süreci alanın tüm özneleriyle birlikte sürdürmelidir.

Kamuoyuna Saygıyla Sunarız”

ANAMUR EĞİTİM SEN YÜRÜTME KURULU

pic00112

Yorum (0)

Anket

Mersin - Antalya yolu tamamlandığında Anamur'a ne gibi faydaları olur?

  • Turizm yatırımları artar, turizm gelişir (45.0%, 513 Oy)
  • Göç alır, fayda değil zarar getirir (33.0%, 375 Oy)
  • Anamur'un il olmasına katkı sağlayabilir (12.0%, 134 Oy)
  • Tarım ürünleri kolay pazarlanır (10.0%, 116 Oy)

Toplam Oy: 1,139

Loading ... Loading ...

HAVA DURUMU

ANAMUR

İLETİŞİM SAYFALARI

Son Yorumlar

  • Şeref Koz: Buradan geçerken hep strese kalıyorum. Bu kadar uzun süre kalması...
  • abdulllah aydın: Sağlam bir ATATÜRK cü olduğuna ,nandığım Sayın Başkan:...
  • abdulllah aydın: Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Diyorki:”Cahal et...
  • abdulllah aydın: Yeni seçilen başkan ve üyelere başarılar dilerim.İhrac...
  • Gökçin Yalçın: Başarılar diliyorum.
  • hüseyin kocoglu: meraba arkadaslar kuzu göbegi alıyoruz ve toplatıyoruz...
  • Şeref Koz: Yaşlıya, hastaya, düşküne sağlıklı bakabilmek için oğlu, kızı...
  • Şeref Koz: Görülüyor ki insanlar sorunlara karşı duyarlı. Katılım çok iyi....
  • anamurlu: Masaya konulan ve çözüm bekleyen ana sorun halkın sağlıkla ilgili...
  • Şeref Koz: Elektrikler kesildiğinde telefon çıkmamaları çok kötü. İşletmeler...