www.haberanamur.net te yayınlanan haber ve fotoğraflar, kaynak gösterilerek dahi kullanılamaz.
Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini teminle uğraşmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükûmet, bunlar hepsi anlamı kalmamış birtakım mânasız sözlerden ibaretti. O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi?
Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O esaret ve aşağılığı kabul etmez. Fakat onu bir araya toplamak ve kendisine: “Ey millet! Sen esaret ve aşağılığı kabul eder misin?” diye sormak lâzımdır. Ben, milletin vereceği cevabı biliyorum. Ben, milletin büyüklüğünü biliyor vebu sual karşısında, onun, o suali soran çocuklarını canı gibi seveceğini ve alınlarından öpeceğini biliyorum. Ben biliyorum ki bu millet, kendisine bu suali soran çocuklarının, hep o esasa müstenit çare ve hazırlıklarını canla, başla kabul edecektir. Onun için işte ben şimdi bu yoldayım, onun çok sağlam bir yol olduğuna kani olarak… ( 1919 )
( Birinci Büyük Millet Meclisi’nin bir gizli celsesinde söylenmiştir. ) Bazı arkadaşların yoksulluk içinde bu büyük davanın başarılamayacağını zannederek, memleketlerine dönmek arzusunda olduklarını duydum. Arkadaşlar! Ben sizleri bu milli davaya silah zoruyla davet etmedim, görüyorsunuz ki sizi burada tutmak için de silahım yoktur. Dilediğiniz gibi memleketlerinize dönebilirsiniz. Fakat şunu biliniz ki, bütün arkadaşlarım beni yalnız bırakıp gitseler, ben bu Meclis-i Âli’de tek başıma kalsam da, mücadeleye ahdettim. Düşman adım adım her tarafı işgal ederek Ankara’ya kadar gelecek olursa, ben bir elime silahımı, bir elime de Türk Bayrağı’nı alıp Elma Dağı’na çıkacağım. Burada tek başıma son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire sindire emerken, ben de milletim uğruna hayata veda edeceğim. Huzurunuzda buna and içiyorum. ( 1920, Enver Benhan Şapolyo, Türk Kültürü Dergisi, Sayı 49, S. 29 )
Türkiye’yi, derece derece mi ilerletmeli, âni olarak mı? İki sistem var, biri malûm, büyük Fransız İhtilâli’ndeki tarz: Rejimler değişecek, ihtilâllere karşı mukabil ihtilâller yapılacak. Sağ solu tepeler, sol sağı süpürürken bir de bakılacak ki bir buçuk asırlık zaman geçmiş… Bu milletin damarlarında o kadar bol kan ve önünde o kadar geniş zaman var mı? ( 1922 )
Sinir gevşetici sözlere, telkinlere, ehemmiyet ve itimat gösterilmemelidir. Osmanlı tarzı idare ve siyasetin yarattığı bu nevi zihniyetler reddedilmelidir. Ordu ile, muharebe ile, inat ile bu işin içinden çıkılmaz tarzındaki, kaynağı hariçte bulunan öğütlere uymakla, bir vatan, bir millet bağımsızlığı kurtulamaz. Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir. Bunun aksini düşünerek hareket edeceklerin acı neticelerle karşılaşacaklarına, şüphe yoktur. Türkiye, işte, bu yoldaki yanlış fikirlere.. yanlış zihniyetlere sahip olanlar yüzünden, her asır, her gün, her saat biraz daha gerilemiş, biraz daha çökmüştür. Bu çöküş, yalnız maddiyatta olsaydı, hiçbir ehemmiyeti yoktu. Ne yazık ki çöküş, ahlak ve manevî değerleri de içine almış görünüyor. Hiç şüphe yok ki, bu büyük memleketi bu koca milleti yok olma uçurumuna sevk eden başlıca sebep, bu olmuştur. ( 1922 )
Vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askeri yönden üstün gelmek yeterli değildir. Memleketimiz hakkında saldırgan emeller besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak şekilde siyasi, idari ve ekonomik yönden kuvvetli olmak lazımdır… ( 1922 )
Arkadaşlar! Türkiye Devleti’nde ve Türkiye Devleti’ni kuran Türkiye Halkı’nda tacidar yoktur, diktatör yoktur! Tacidar yoktur ve olmayacaktır. Çünkü olamaz. Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir. ( 1923 )
Dış siyaset, iç kuruluş ve iç siyasete dayandırılmak zorundadır, yani iç teşkilatın dayanamayacağı genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayalî dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler. ( 1923 )
Memlekete hizmet etmek isteyenler açık kalpli olmalıdır. Açık söylemelidirler. Milletle, milleti sevk ve idare eden insanlar açık kalple görüşmelidirler. Yapılacak şeyler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa boş laflarla milleti aldatmak, bozmak demektir. Prensibimiz daima millete gerçeklerin söylenmesi olmalıdır. Ancak bu usul, milleti aydınlatabilir. Millete gerçeği açıklayanların kendileri de aldanmadıklarından emin olmalıdır. Arkadaşlar! Benim bütün hayatımda izlediğim yöntem budur. (1923 )
Afyonkarahisar - Dumlupınar meydan muharebesi ve onun son devresi olan 30 Ağustos, Türk Tarihi’nin en büyük bir dönüm noktasını teşkil eder. Milli tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk Milleti’nin burada kazandığı zafer kadar kesin neticeli ve bütün tarihte, yalnız bizim tarihimizde değil, dünya tarihinde yeni yön vermekte kesin tesirli böyle bir meydan muharebesi hatırlamıyorum. ( 1924 )
Biz, büyük bir inkılâp yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Bir çok eski müesseseleri yıktık. Bunların binlerce taraftarı vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lâzım. En ileri demokrasilerde bile rejimi korumak için, sert tedbirlere müracaat edilmiştir. Bize gelince, inkılâbı koruyacak tedbirlere daha çok muhtacız. ( 1925 )
Muhterem milletime, şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki asıl cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden, bir an vazgeçmesin! (1927 )
( 30 Ağustos Bayramı’nda tebrikleri kabul ederken ) Bu zaferi kazanan ben deiğlim. Bunu, asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların herbirinin adını Kocatepe’nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat, hepsinin ortak bir adı vardır: Türk Askeri!.. Tebriklerinizi onların namına kabul ediyorum. ( 1928 )
Ağustos 29th, 2012 Tarih: 13:47
nerede o günler