Konu Arşivi | "Anamur Toplum Sağlığı Merkezi"

Konular:

Dr. Çiçekler, veremi anlattı

Tarih: 07 Ocak 2016 Yazan: editor3

ioiio478grrddn32f2011Anamur İlçe Sağlık Müdürü Dr. Emin Çiçekler, 69. Verem Eğitimi ve Propaganda Haftası dolayısıyla Verem Hastalığı konusunda bilgi verdi.

Çiçekler, veremin solunum yolu ile akciğerlere giren verem mikrobunun yol açtığı bulaşıcı bir hastalık olduğunu belirterek, “En sık akciğerleri  olmak üzere tüm organları tutabilir.Dünyada her yıl yaklaşık 9 milyon kişi verem hastalığına yakalanmaktadır. 1,3 milyon insan da ölmektedir. Ülkemizde 2012 yılında toplam veremli hasta sayısı14 bin 691 iken 2015 yılında İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerde Suriyeli göçmenler nedeniyle verem hastalığında artış olduğu belirlenmiştir. Örneğin İstanbul’da son 30 yılda ilk defa veremli hasta sayısı artmıştır” dedi.

Dr. Çiçekler, veremin belirtileri, tedavisi ve korunma yolları ile ilgili de şu bilgileri verdi:

“2-3 hafta süren öksürük, balgam çıkarma, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı, yogunluk, halsizlik, nefes darlığı, göğüs ve sırt ağrısı gibi belirtiler varsa Verem Savaş Dispanseri veya en yakın sağlık kuruluşuna baş vurulmalıdır.

Verem, tedavisi mümkün olan bir hastalıktır.Ancak uzun süreli tedavi gerektirir. İlaçların düzenli kullanılması gerekir.

Veremden korunmak için ellerimizi sık sık yıkamalıyız. İçki sigara kullanmamalıyız. Düzenli ve dengeli beslenmeliyiz. Verem aşısı olmalıyız, aşırı yorgunluk ve uykusuzluktan kaçınmalıyız, gıdalarımızın temizliğine özen göstermeliyiz, güneş girmeyen rutubetli yerlerde olabildiğince az durmalıyız, veremli hastalara temastan kaçınmalı, eşyalarını kullanmamalıyız. Spor yaparak vücut temizliğine özen göstermeliyiz, temiz havada dolaşmalı odalarımızı havalandırmalıyız.”

Yorum (0)

Konular:

Ramazan?da yeterli ve dengeli beslenme önerileri

Tarih: 27 Haziran 2014 Yazan: editor3

5nmpowytr4030Anamur Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi Dr. Elif Güven Sade, Ramazan ayında yeterli ve dengeli beslenme konusunda tavsiyelerde bulundu.

Sade, şunları söyledi:

?Ramazan ayı boyunca öğün sayımız ve yeme düzenimiz değiştiği için vücut dengemizde problemler ortaya çıkabilmektedir. Günlük 3 ana 2-3 ara öğün şeklinde beslenirken Ramazan ayında genellikle 2 ana öğünde beslenmemiz ve özellikle ramazan sofralarının abartılı olması ( kırmızı et, pide, hamur işleri, tatlı tüketiminde artış) sağlık sorunlarına neden olmaktadır.

Ramazan ayı süresince yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmelidir. Ramazan ayında öğünler; sahur ve iftarda iki ana öğün ile, iftardan sonra 1-1.5 saat aralıklarla iki ara öğün şeklinde düzenlenmelidir.

Ramazan ayında beslenmemize yemekten önce 1 veya 2 bardak su içerek başlamak ve sahura kadar 8-10 bardak sıvı almak gerekmektedir. Tüm gün kaybedilen sıvının yerine konulması ve doygunluk hissinin oluşması açısından bu çok önemlidir. Gazlı, tuzlu ve şekerli içeceklerden kaçınmak gerekir. İçeçek olarak su, ayran, taze sıkılmış meyve suları, soda limonata, meyve şurupları vb önerilebilir.

İşlenmiş gıdalardan( salam, sosis, sucuk vb)  kırmızı et, pide, hamur işleri, tatlı tüketiminden uzak durmak gerekmektedir. Bunların yerine iftara peynir, domates, zeytin gibi kahvaltılıklar veya çorba gibi hafif yemeklerle başlanılmalı, 10-15 dakika sonra az yağlı et yemeği, sebze yemeği veya salatayla devam edilmesi gerekmektedir. Yine enerji veren ancak kan şekerini dengeli bir biçimde yükselten besinler (beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı besinler) tercih edilmelidir. İftarda aşırı şerbetli, yağlı tatlılar yerine; sütlü tatlılar (sütlaç, güllaç, muhallebi vb.) veya meyve tatlıları tercih edilmelidir.

Yemekler yavaş yavaş ve iyice çiğneyerek yenilmeli, tek seferde büyük porsiyonlar yerine, iftardan sonra birer saat ara ile her seferinde azar azar küçük porsiyonlar şeklinde beslenilmelidir. Ramazan ayında yemeklerin pişirme yöntemleri de çok önemlidir. Özellikle ızgara, haşlama ve fırında yapılan yemekler tercih edilmeli, kavrulmuş, tütsülenmiş ve kızartılmış besinlerden uzak durulmalıdır.

Beslenme düzenindeki değişikliklere bağlı olarak oluşabilecek kabızlığı önlemek için, yemeklerde lif oranı yüksek gıdalar (kurubaklagiller, kepekli tahıllar, sebzeler) ve ara öğünlerde de taze ve kuru meyveler, ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişler tercih edilmelidir.

MUTLAKA SAHUR YAPIN

Oruç tutanların mutlaka sahur yapmaları sağlığın korunması açısından önemlidir. Sahur yemeğinde süt, yoğurt, peynir gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapılmalı ya da çorba, sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün tercih edilmelidir. Ancak gün içerisinde aşırı acıkma problemi olanların midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi yemekleri tüketmesi; aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemekler ile unlu gıdalardan uzak durulması uygundur.

Ramazanda özellikle yaz aylarında gün içinde ağır egzersizden uzak durmalı, iftar sonrasında televizyon veya bilgisayar karşısına geçmek, koltukta dinlenmek yerine biraz hareket etmeli, kısa mesafeli yürüyüşler yapılmalıdır. Yapılan fiziksel aktivite özellikle sindirime yardımcı olacaktır.

İftar sonrası sık sık içilen sigara nikotinin etkisiyle tansiyon yükselmesine, çarpıntı ve ritim bozukluklarının ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Ayrıca damarlarda daralmaya bağlı olarak göğüs ağrısı ile kalp krizine kadar ilerleyen problemler oluşturabilmektir. Yine iftardan sonra fazla miktarda ve koyu çay tüketilmesi besinlerden alından demirin emilimini engellemekte, nabız ve tansiyonda yükselmeye yol açabilmektedir. İdrar çıkartıcı etkisinden dolayı zaten oruç süresince sıvı kaybeden vücudun daha fazla sıvı kaybetmesine neden olduğundan çayın açık ve az tüketilmesini tavsiye ediyoruz.

Kronik problemler (devamlı ve düzenli ilaç alması gerekenler, şeker, yüksek tansiyon, kalp, böbrek hastalığı vb.) olan vatandaşlarımızın ramazan ve oruç öncesi mutlaka doktorlarının kontrolünden geçmeleri ve oruç tutmayı planlıyorlarsa onay almaları gerekmektedir. Tüm halkımıza sağlıklı ve hayırlı ramazanlar diliyorum.?

Yorum (0)

Konular:

Vatandaşlara sigaranın zararları anlatıldı

Tarih: 03 Haziran 2014 Yazan: editor3

pic52pwr003Anamur Toplum Sağlığı Merkezi, Dünya Tütünsüz Günü dolayısıyla bir dizi etkinlik gerçekleştirdi.

Etkinlikler kapsamında halkın farkındalığını arttırmak amacıyla Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi Dr. Elif Güven Sade başkanlığında Çevre Sağlık Teknisyeni İlçe Tütün Koordinatörü Mehmet Tutkaç ve Çevre Sağlık Teknisyeni Hüseyin Yoraz, esnafları denetlediler. Hemşire Adile Bostan ve Ebe Seher Aaltun da 4207 Sayılı Tütün ve Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkındaki Kanun  ve sigaranın sağlığa zararları konusunda vatandaşlara broşür dağıtıp bilgilendirme yaptılar.

Anamur Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi Dr. Elif Güven Sade, yaptığı açıklamada; her yıl ülkemizde 100 binden fazla kişinin doğrudan tütün kullanımına bağlı bir hastalıktan dolayı yaşamını kaybettiğini belirtti.

Türkiye?nin, dünyada en fazla tütün ürünü tüketen ülkeler sıralamasında 30. sırada yer aldığını ve Türkiye ?de 2012 verilerine göre sigaraya harcanan paranın 4 Gölcük/Marmara Depreminin harcamalarını karşılayacak oranda yüksek olduğunu belirtti.

Sade, vatandaşlara sigarayı kendi kendilerine bırakamadıkları takdirde, Alo 171 Sigara Bırakma Hattını arayabilir, sigara bırakma polikliniğine (en yakın sigara bırakma polikliniği Silifke ve Alanya?da) ve aile hekimlerine başvurabileceklerini kaydetti.

KONFERANS

Etkinlikler kapsamında kamu kurum ve kuruluş yöneticileri ile hizmeti aksatmayacak şekilde çalışanların katıldığı seminer düzenlendi.

Seminerin açılış konuşmasını yapan İlçe Sağlık Müdürü Dr. Emin Çiçekler, ?Amacımız; ülkemizde her yıl 100 bin, aylık yaklaşık olarak 12 bin, günlük bir uçak dolusu insanın hayatını kaybetmesine neden olan ?sigaranın zararlarını ve bırakma yöntemlerini konuşmak ve farkındalık yaratmaktır? dedi.

Anamur?da Ocak ayından bugüne kadar 959 kez denetim yapıldığını ifade eden Çiçekler, ?9 farklı işyerine toplamda 20 bin 750 TL ceza kesilmiştir. 2013 yılında ise toplamda 2 bin 421 işyeri denetimi yapılmış olup bu denetimlerde 17 farklı işyerine toplamda 37 bin 385 TL para cezası kesilmiştir. Gördüğünüz üzere sigara hem sağlığımız için hem de cebimiz için zararlıdır? diye konuştu.

Anamur Devlet Hastanesi Baştabibi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Olgun Keskin de Sigaranın Sağlığa Zararları ve Bırakma Yöntemleri konulu sunum yaptı.

Keskin, sunumuna 4207 Sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun hakkında bilgi vererek sözlerine başlayıp kısaca sigaranın tarihçesine değinip insanların nasıl bağımlı hale getirildiği ve sigara pazarının oluşturulduğunu anlattı.

Türkiye?de sigara kullanma oranının erkeklerde yüzde 41, kadınlarda yüzde 13 olduğunu belirten Keskin, 4 bin çeşit zehir barındıran sigaranın koah, cinsel iktidarsızlık, kanser, kalp damar hastalıkları, erken doğum, alerjik hastalıklar ve astıma neden olduğunu kaydetti.

Keskin sigara bırakma konusunda yapılması gerekenleri ise şöyle anlattı:

?Mutlaka bir hekim kontrolünde bulunulmalı ve psikolojik destek alınmalıdır. Kişi ailesi ve dostlarından yardım almalı, yeni sosyal aktivitelere katılmalı, düzenli fiziksel aktivite yapmalı, yeterli ve dengeli beslenmeli, bol su içmeli, sigarayı hatırlatan her şeyden (çay, kahve, kül tablası, sigara içen arkadaşlar vb) uzaklaşmalıdır. Bu süreçte sigarayı bırakmanın sağlık, ekonomik ve sosyal faydaları göz önünde bulundurulmalıdır. Sigara bırakıldığı andan itibaren tüm sistemimiz üzerinde olumlu etkileri görülmeye başlamakta ve 15 yıl sonra; bu kişilerin ölüm riski sigara içmeyenlerle aynı seviyeye inmektedir?pic52pwr001pic52pwr002pic52pwr023pic52pwr021pic52pwr020pic52pwr022pic52pwr024

Yorum (0)

Konular:

Sağlıklı Yaşam Yürüyüşü yapılacak

Tarih: 22 Mayıs 2014 Yazan: editor3

lop35lp002Anamur Toplum Sağlığı Merkezi, Obezite Günü dolayısıyla bilinçlendirme çalışmalarını sürdürüyor. Çalışmalar kapsamında hazırlanan afiş ve broşürler okullara dağıtılıyor, öğrenciler ve vatandaşlar bilgilendiriliyor.

Merkezden yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Tüm dünyada hızla artan Obezite yaşam kalitesini düşüren çok faktörlü kronik bir hastalıktır. Bu nedenle obezite ile mücadele tüm dünyada politikalar geliştirilmekte , ulusal eylem planları hazırlanmaktadır.

Günümüzde obezite ile mücadelede bireysel mücadelenin yanı sıra kurumsal mücadele de büyük önem kazanmış ve kurumsal düzeyde çok sektörlü yaklaşımla gerekli önlemlerin alınması zorunlu hale gelmiştir.

Bu kapsamda; Sağlık Bakanlığı tarafından ,ülkemizde görülme sıklığı giderek artan obezitenin önlenmesine yönelik programlar hazırlanmıştır.

Bu programın amacı ,ülkemizde görülme sıklığı giderek artan çocuklarımızı ve gençlerimizi etkileyen  bu hastalıkla; etkin şekilde mücadele etmek ,toplumun obezite ile mücadele konusunda bilgi düzeyini artırmak, bireylerin yeterli, dengeli beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazanmalarını sağlayarak ülkemizde obezite ve obezite ile ilişkili hastalıkların görülme sıklığını azaltmaktır.

Dünya Sağlık Örgütü tarafından 22 Mayıs Avrupa Obezite Günü olarak kabul edilmiş olup mayıs ayı boyunca obezitenin önlenmesi , düzenli fiziksel aktivite yapılması ve sağlık üzerine olumlu etkileri konusunda farkındalık yaratmak amacı ile Toplum Sağlığı Merkezimizce bilgi düzeyini arttırıcı çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Bu kapsamda Özel Anamur Koleji ve Özel Yıldırımhan Tekalan Orta Okulu yemekhanelerinde öğle yemeğinde öğrencilere obeziteden korunmak için bilgilendirme yapılıp,broşürler dağıtılmıştır.Öğrencilerin okuyabileceği uygun yerlere afişler asılmıştır.

OBEZİTE

Obezite ; besinlerle alınan enerjinin (kalori) harcanandan fazla olması ve fazla olan enerjinin vücutta yağ olarak depolanmasının sonucu olarak ortaya çıkan ,yaşam kalitesini düşüren çok yönlü bir hastalıktır.

OBEZİTENİN OLUŞMASINDA BAŞLICA RİSK FAKTÖRLERİ

- Aşırı ve yanlış beslenme , fiziksel aktivite yetersizliği

- Yaş,cinsiyet,eğitim düzeyi,sosyo-kültürel etmenler ,gelir düzeyi, genetik faktörler,

- Psikolojik etmenler, doğum sayısı,

- Sık aralıklarla yapılan yanlış diyet programları

- Sigara ve alkol kullanımı

- Bazı ilaçlar

OBEZİTEDE KORUYUCU VE ÖNLEYİCİ TEDBİRLER

- Boy uzunluğuna uygun kiloyu hedefleyerek kilo almaktan kaçınmak

- Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı edinerek aldığınız enerji ile harcadığınız enerjiyi dengede tutun .

- Yağ, şeker, tuz ve unlu besinlerden uzak durun

- Bol su içerek  bedeninize uygun fiziksel aktivite yöntemlerini her gün yerine getirin.

Obeziteden korunmak adına , sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlıklarını  yaşam tarzı halıne getiriniz.

YETER Kİ  SAĞLIĞIMIZA SAHİP ÇIKMAYI  BİLELİM

25 Mayıs 2014 tarihinde saat 18:00 da İskele Meydanında Yapacağımız Sağlıklı Yaşam Yürüyüşüne tüm halkımızı bekliyoruz.lop35lp003lop35lp004lop35lp005lop35lp006lop35lp007lop35lp008

Yorum (0)

Konular:

Çocuk Felci aşısında ikinci tur başladı

Tarih: 22 Mayıs 2014 Yazan: editor3

lop35lp001Anamur Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi Dr. Elif Güven Sade,  21-27  Mayıs Oral Polio (Çocuk Felci )Aşı Kampanyası’nda ikinci tura geçildiğini bildirdi.

Sade, açıklamasında şunları kaydetti:

“Çocuk Felci hastalığı poliovirüs adı verilen bir virüsün sebep olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Çocuk felci virüsünün üç farklı tipi vardır. Hepsi ağız yoluyla vücuda girer, boğazda ve bağırsaklarda çoğalarak vücudun diğer bölümlerine yayılır. Hastalık üst solunum yolu enfeksiyonu, mide bağırsak sistemi bozukluğu ve grip benzeri bulgular verir. Başlangıç belirtileri ateş,baş ağrısı,halsizlik,kusma, boyunda sertlik, kol ve bacaklarda  ağrıdır.Araştırma sonuçlarına göre 200 vakadan birinde virüs omuriliğe geçerek sinirleri tahrip edip hayat boyu sürecek felçlere neden olmaktadır.Felçli vakaların %5-10 unda  solunum kaslarında felç gelişerek ölüme neden olmaktadır.

Hastalık her yaşta seyrek olarak  görülmesine rağmen özellikle 5 yaşından küçük çocuklarda  görülme oranı daha fazladır. Çocuk Felci hastalığının mevsimsel özelliği vardır. Yaz aylarında, erken sonbahar döneminde ve ılıman iklimlerde daha sık görülmektedir.

Virüs; temizliğe dikkat edilmeyen kötü hijyen koşulları içerisinde yaşayan çocukların dışkısı ile kirlenmiş besin ve sular ile bulaşır. Virüsün taşıyıcısı insandır.

Çocuk felci hastalığının tedavisi yoktur. Bu nedenle korunma tedbiri olarak özellikle aşılama güvenli ve etkili bir yöntemdir. Ülkemizde 1963 yılından bu yana  Çocuk felci aşısı uygulanmaktadır.Aşı çocuğun ağzına 2 damla şeklinde uygulanır.

Ateş, ishal,öksürme gibi  rahatsızlıklar çocuğunuzun aşısının uygulanmasına engel değildir. Aşı yapıldıktan sonra beslenmenin sınırlandırılmasına gerek yoktur. Çocuk normal yaşantısına devam edebilir. Ancak çocuğun ciddi bir hastalığı varsa (kanserler ve bağışıklık sistemini baskılayan tedaviler alıyorsa) mutlaka sağlık personeli bilgilendirilmelidir.

Mersin İlimizde ve tüm ilçelerde  Oral Polio (Çocuk Felci) Aşısının 2. Tur  Kampanyası  21 - 27 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek olup İlimizdeki 0-59 aylık tüm çocuklar tespit edilerek daha önce aşılanma durumlarına bakılmaksızın ek olarak Oral Polio Aşısı ile aşılanması sağlanacaktır.

Destek aşılama çalışması sırasında uygulanan Oral Polio Aşı (Çocuk Felci) dozları ek doz kabul edilecek ve rutin aşılama hizmetleri ile verilen dozların yerini almayacaktır.

0-59 ay arası çocuğunuz 1 gün önce aşı yapılmışsa (oral polio aşısı da dahil) tekrar aşılanacaktır.

Oral polio (çocuk felci) aşısı uygulanan çocuğumuza ertesi gün yapılması gereken aşılar aksatmadan yaptırılabilir.

Yapılmaması durumunda oluşacak hastalığın çocuğunuzda bırakacağı sekele bağlı sakatlık durumunun çaresi ve tedavisi yoktur.

Çocuklarımıza ağızdan sadece 2 doz olarak uygulanan oral polio aşısı için herhangi bir ücret talep edilmeyecek, sağlık personellerimizce ücretsiz olarak yapılacaktır.

07-13 Nisan 2014 tarihinde ?Aşılayın Önleyin, Aşılanın Korunun? Sloganıyla 1. Oral Polio (Çocuk Felci Aşı kampanyasını  ilçemizde %100 başarıyla tamamlamıştık.  21-27 Mayıs 2014 tarihleri arasında uygulanacak olan  aşı kampanyamıza tüm halkımızın duyarlı davranmasını ve 0-59 aylık çocuklarının aşılanması için sağlık personeline yardımcı olmalarını bekliyoruz.”

SÜT TÜKETME ÇAĞRISI

Dr. Elif Güven Sade, Dünya Süt Günü dolayısıyla yaptığı hatırlatmada ise çocukları 2-4 bardak yetişkinleri 2 bardak süt içmeye davet etti.

Sade, şunları kaydetti:

“Süt ve süt ürünleri içerdiği kalsiyum açısından özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde kemik gelişiminin sağlanması,boy uzaması ,diş gelişimi ve yaşlılıkta osteoporozun (kemik erimesinin ) önlenmesi  açısından çok önemlidir.Bunun  yanında süt içerdiği protein, vitamin ve minerallerle zihinsel gelişimde de önemli rol oynamakta ve bağışıklık sisteminin  korunmasını sağlamaktadır.

Kalsiyum depolarının dolması için süt içme alışkanlığının mümkün olan en erken yaştan itibaren başlaması gerekmektedir. Yapılan araştırma sonuçlarına göre ülkemiz kişi başı yıllık 23 litre süt tüketimi ile Avrupa ülkeleri arasında son sırada yer almaktadır. Bu nedenle  ailelerin  ve çocukların bilinçlenmesi   süt tüketim alışkanlığının oluşmasında çok etkilidir. Çocuklarda süt tüketim alışkanlığı kazandırmak için, okullarda ?Okul Sütü Programı ? kapsamında (Anasınıfı,1.,2.,3.,ve 4. sınıf öğrencilere ) ?Sütün Sağlığımız İçin Önemi? konusunda eğitimler verilmekte ve öğrencilere süt dağıtılmaktadır. Her çocuğun (süt ve süt ürünleri tüketimine  engel sağlık problemi olmayan) günde en az  2 su bardağı süt  ( Kansızlığa sebep olacağından 4 su bardağından fazla tüketilmemelidir.)  veya 1 kase yoğurt  ve ya 1 kase yoğurttan yapılmış ayran ve 2 kibrit kutusu kadar beyaz peynir tüketmesi gerekmektedir. Yetişkinlerinde  2 su bardağı süt veya sütün yerini tutan süt ürünlerini tüketmesi gerekmektedir. Kalsiyumun etkinliğini artırmak için D vitaminine ihtiyaç vardır. Bunun içinde günde 10-15 dakika güneş ışınlarının dik gelmediği saatlerde  güneş ışığından faydalanılmalıdır.”

Yorum (0)

Konular:

Hipertansiyona dikkat!

Tarih: 17 Mayıs 2014 Yazan: editor

Dr. Elif Güven, dikkat edilmesi gerekenleri hatırlattı.

Anamur Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi Dr. Elif Güven Sade, 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü Etkinlikleri nedeniyle yazılı bir açıklama yaptı.

Sade, açıklamasında şunları kaydetti:

“Hipertansiyon, ülkemizde ve tüm dünyada yaygın olarak görülen önlenebilir halk sağlığı problemlerindendir.Yüksek tansiyon (hipertansiyon) terimi atardamarlardaki büyük kan basıncının 150 mmHg (mm cıva basıncı), küçük kan basıncının ise 90 mmHg?ye eşit ya da daha yüksek olduğu durumlarda kullanılır. Araştırmalar sonucuna göre tansiyonu uzun süre¬lerle bu değerlerin üstüne çıkan bireylerde beyin, böbrek, kalp ve damar hastalıklarının daha çok görüldüğü ve genellikle tansiyonu normal olanlara oranla yaşam süresinin daha kısa olduğu kanıtlanmıştır.Büyük kan basıncı (büyük tansiyon) kaç olursa olsun, küçük kan basıncı (küçük tansiyon) 90 mmHg ya da daha yüksekse sistemik yüksek tansiyon söz konusudur ve tedavi edilmesi gerekir. Son istatistiklere göre normalin üst sınırına yakın küçük kan basıncının (85-89 mmHg) bile bir risk etkeni olduğu anlaşılmaktadır.

Küçük (diyastolik) tansiyonun yüksek olmadığı, yani 90 mmHg?nin altında kaldığı, yalnız büyük (sistolik) tansiyonun yükseldiği durumlarda sistolik yüksek tansiyon söz konsudur. 70 yaşın altındaki kişilerde küçük tansiyon 90 mmHg?nin altında kalırken büyük tansiyon 160 mmHg ve daha yüksekse tedavi edilmesi gerekir. 70 yaşın üzerinde tedaviyi başlatacak büyük tansiyon değeri 170 mmHg ve daha üstüdür.

Yüksek tansiyon günümüzde hâlâ beyin damarlarındaki tıkanıklık ve kanamalar açısından başlıca risk faktörüdür. Ayrıca, kolesterol ve sigara alışkanlığının yanı sıra miyokart enfarktüsünün başlıca nedenleri arasında yer alır; kalp ve dolaşım yetmezliği olan kişilerin yüzde 75′inde bu hastalıklara neden olduğu bildirilmiştir. Ayrıca tansiyon yükselmesinin damar duvarında kalınlaşma gibi belirgin değişikliklere yol açarak tıkayıcı damar hastalıkları, anevrizmalar ve böbrek yetmezliği gibi bir dizi doku bozukluklarına neden olduğu kanıtlanmıştır.

Çocuklukta yüksek tansiyon olması iç salgı hastalıklarını, böbrek hastalıklarını ve aort damarı darlığını düşündürmelidir; ruhsal nedenler ya da yanlış ölçüm gibi teknik nedenler de rol oynayabilir. Genellikle sorun kilo vermeyle düzelirse de, çocuklarda ve gençlerde görülen yüksek tansiyon olgularının çok büyük bir bölümünde sorunun başka bir hastalık nedeniyle tepkisel olarak yükselir.

Hipertansiyon tanısı almış olan herkesin verilen tedaviyi önerildiği şekilde uygulaması gerekir. Diyetine özellikle dikkat etmesi gerekir.

Yeterli ve Dengeli beslenilmeli (bol sebze ve meyve tüketilmeli, bitkisel yağlar özellikle zeytin yağı tercih edilmelidir.)

Tuz tüketimi azaltılmalıdır.(Günlük 1 çay kaşığı 5 gr)

Kahve kısıtlı miktarda alınmalıdır.

Hareketli bir yaşam tarzı benimsenmelidir. Yüzme, yürüyüş,  bisiklet binme vb sporlar yapan hipertansiyon hastaları zamanla, tansiyonlarının ve kalp atım hızlarının düştüğünü görecektir.

Tansiyon hastalarının gevşeme tekniklerini uygulamaları rahatlamaları açısından önemlidir.

Bol su içilmelidir.(10-12 bardak)

Sigara dumanından ve sigaradan uzak durmak gerekmektedir.

Havaların sıcak olduğu saatlerde sokağa çıkılmamasını,sıcaktan korunma tedbirlerinin alınmasını(kaliteli güneş gözlüğü,geniş kenarlıklı şapka,güneş kremi,açık renk ve rahat elbiseler vb) özellikle tavsiye ediyorum.

Dünya Hipertansiyon Birliği tarafından 2005 yılından itibaren 17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü olarak ilan edilmiştir.Bu nedenle şikayeti olan kişilerin doktora başvurmalarını kendilerini ihmal etmemelerini ve duyarlı olmalarını öneriyor sağlıklı günler diliyorum.”

4mldl5435015

Yorum (0)

Konular:

Dünya Astım Günü açıklaması

Tarih: 07 Mayıs 2014 Yazan: editor3

4mld004Anamur Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibi Dr. Elif Sade Güven 6 Mayıs Dünya Astım Günü nedeniyle bir basın açıklaması yaptı. Güven, açıklamasında şunları kaydetti:

“Astım, tüm dünyada yaklaşık 250-300 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilen kronik hava yolu hastalıklarındandır. Önemli  bir halk sağlığı sorunudur. Ülkemizde yaklaşık her 100 yetişkinden 6’sında, her 100 çocuktan 14′ünde  astım hastalığı görülmektedir. Çocuklukta daha sık olmakla birlikte her yaştan bireyi etkileyebilir. Astım, doğru tedavi ile kontrol altına alınabilmekte, kontrol altına alınamadığında ise günlük aktiviteleri ciddi olarak kısıtlamaktadır.

Bu yıl, ?Astımınızı Kontrol Altına Alabilirsiniz.Şimdi Astımımızı Kontrol Altına Alma Zamanı? sloganıyla hareket ederek toplumun astım hastalığı hakkında bilgilenmesini ve farkındalık oluşturmayı amaçlıyoruz.

Astım; hava yollarının daralması ile kendini gösteren bulaşıcı olmayan ve ataklar halinde gelen kronik bir akciğer hastalığıdır. Nefes darlığı, öksürük, hışıltılı solunum,  göğüste sıkışıklık hissi ve güçlükle balgam çıkarma şikayetleri  ile kendini gösteren hastalığın şiddeti kişiden kişiye değişmektedir. Hastaların bir çoğunda astımla birlikte saman nezlesi, göz alerjileri ve egzema şikayetleri bulunmaktadır. Bunun yanında sigara dumanı en büyük risk faktörlerindendir. Hamile iken sigara içen veya sigara dumanına maruz kalan annelerin çocuklarında  solunum sistemi hastalıklarının daha çok görüldüğü tespit edilmiştir. Mesleksel  bazı toz ve kimyasallar, ev tozu, akarlar, mitelar, hava kirliliği ve obezite risk faktörlerini oluşturmaktadır.

Astım tanısını koyarken hastanın hastalık öyküsü çok önemlidir.Bunun yanında fizik muayene yapılır. Akciğer filmi çekilir.Solunum fonksiyon testleri yapılır.Muayene sonucuna göre tedavi planlanır.

Astım tedavisinin amacı; hava yollarındaki mikrobik olmayan iltihaba bağlı daralmanın giderilmesi ve hastanın rahat nefes almasının sağlanmasıdır. Hastalığın tedavisinde hastanın  sağlık personeli ile sıkı işbirliği yapması gerekir. Hastanın önerilen şekilde tedaviyi uygulaması, kurallara riayet etmesi yaşam kalitesi açısından oldukça önemlidir.Tedaviye uyan, sigara dumanı ve diğer tetikleyicilerden (sigara dumanı,kimyasallar,çiçek tozları vb.) uzak duran, sigara içmeyen, obezite problemini çözen  kişilerde astım tamamen kontrol altına alınabilmektedir.

Önceden herhangi bir şikayeti olmadığı halde kişinin astım ile uyumlu yakınmaları başlamışsa veya  tedavi altında iken yakınmalar devam ediyorsa, astım krizi ile uyumlu belirtiler varsa, mutlaka  göğüs hastalıkları uzmanına başvurulması gerekmektedir.”

Yorum (0)

Anket

Mersin - Antalya yolu tamamlandığında Anamur'a ne gibi faydaları olur?

  • Turizm yatırımları artar, turizm gelişir (45.0%, 513 Oy)
  • Göç alır, fayda değil zarar getirir (33.0%, 375 Oy)
  • Anamur'un il olmasına katkı sağlayabilir (12.0%, 134 Oy)
  • Tarım ürünleri kolay pazarlanır (10.0%, 116 Oy)

Toplam Oy: 1,139

Loading ... Loading ...

HAVA DURUMU

ANAMUR

İLETİŞİM SAYFALARI

Son Yorumlar

  • Mehmet Büyükarı: Işıklar içinde olsun… İlk kez Bulut’u...
  • Şeref Koz: Genç meslektaşımız Sevgi Kilunç’ı ve onun yetişmesine katkı...
  • Mahmut Gazi ÖZSOY: Haziran emekçiler için ne kadar hüzün dolu olsada yine...
  • Mahmut Gazi ÖZSOY:
  • Mahmut Gazi ÖZSOY: Emeği geçen tüm usta öğretici, kursiyer, idareci ve...
  • Vatandaş: Sayın Müdür Bey, Anamur Devlet hastahanesi yeni binasına...
  • Şeref Koz: Kim ne derse desin Anamur’da en çok çalışan CHP’liler...
  • Şeref Koz: Ruhu şad olsun. Sayın Fikri Sağlar’a ve ailesine başsağlığı...
  • Vatandaş: Biz toplum olarak şak-şak yalaka ve taklacılığını ekonomik,...
  • Abdullah Aydın: Emek en yüce değerdir.